Mart 30, 2006

İstikamet Alt Kat

Taşınıyoruz dedim tınlayan yok. İlla fotoğraf koyayım istiyorsunuz değil mi? Biliyorum ben. Yarın eşyalar inecek falan bağlantım gidecek 1 haftaya görüşmek umuduyla. Yokluğum için bizzat üşenmedim "photoshop" öğrendim Jelatin'den. Bana bakıp bakıp ağlayın diye fotoğrafımı koyuyorum. Geldiğimde yoklama alacağım uzaklaşmayın.

Mart 29, 2006

Taşınıyoruz

Bir aile düşünün o aileyi tutun daire 23'ten daire 22'ye taşıyın. O aile bizim ailemiz; alt katımıza taşınıyoruz. Falda da yol çıktı, İstanbul. Mutluluk akıyor diyeceğim neredeyse üzerimden ama çok yorgunum. Bu da böyle karın doyuran bir yazı değil de atıştırmalık işte. Finalle bitirirken ben...

hatırlamanın en ağır intiharlardan biri olduğunu daha yeni öğreniyorum.

Mart 26, 2006

Dün İzmir Bugün Limon

Bu şehri seviyorum; güneş çıkar çıkmaz kendini gördüğü ilk çimenliğe atan ve uzanan insanlar olduğu için, evinize giderken yolda birbiri ardına giden rengarenk 10-15 tane Vosvos görebileceğiniz için, Sokaklar Tekin DeğiL'in pek de geçerli olmadığı bir şehir olduğu için, sevdiğiniz sanatçılar şehrinize gelecekse mekanı tahmin etmekte pek zorlanmadığınız için, yolda yürürken ünlü görme olasılığınız sıfır olduğu için, bugün muhteşem bir güneşle baharı dopdolu yaşattığı için.
Geç kaldığınızda trafiği mazeret olarak sadece yağmurlu havalarda kullanabildiğiniz için, şehir içi ulaşımı gayet kolay olduğu için, her türden insan barındırsa da onları geçindirebilmeyi başardığı için, mendilci çocukları gerekirse dövmesini tembihleyen Mc Donald's müdürü olduğu için değil, sevdiğim insanları, arkadaşlarımı ve ailemi yaşattığı için seviyorum İzmir'i.
Kimine göre "gavur" olduğu için -ki pek de önemsemiyorum o kimseyi/leri- kimine göreyse Ege'nin İncisi olduğu için. İğrenç görünümlü körfezden bir deniz yaratan belediyesi için, sıkıldığınızda ve kendinizi Kordon'a attığınızda huzur bulabildiğiniz için.
En kalabalık yerlerinden biri olan Kıbrıs Şehitleri'nin -İstiklal'in aksine- 03.00'da boş ve hemen hemen tüm mekanları kapalı olduğu için; seviyorum. Yaklaşık 32 saattir uykusuz olsam da bana bu cümleleri yazdırabildiği ve bazen aklımı çelebildiği ve daha milyonlarca neden yüzünden İzmir'i seviyorum.

***

yazmış ve Notepad'e kaydetmiş ardından yatıp uyumuşum. 21 saat uyku. Limonlu kek ve limonatayla kahvaltı. Babamın sabah çağrısına cevap vermediğim için uyku hastalığım olduğunu söyleyip gülmesine şaşırdım. Dün annemi bekleyemeden anahtarı alıp evi görmeye gittim. Odam güneş ışığına doyuyor, fark ettim.Bir sabah uyandığımda yüzüme vuran ışığa gülümseyecek ve güneşin benim için doğduğuna inanacak kadar ihtiyacım var bir şeye inanmaya bugünlerde.

Mart 21, 2006

+ - Dengesizliği

Yanlış aileye getirilmiş bir bebek olduğumu çok küçükken öğrenmiştim ben. Mesela küçükken abim beni çöpten bulduklarını söyler dururdu. Çocuk aklı, inanırdım ama çaktırmazdım. "Yok öyle bi'şey, nöö -nanik efekti-" derken bir yandan da içten içe ağlar kendimi Sezercik'e yakın hissederdim. Tamam çoğu zaman abimden ve babamdan farklı hissettiğim olmuştu ama hiçbir zaman annemden ayrı düşünememiştim kendimi. Hatta durum böyle olunca babam Erol Taş, annem Hülya Koçyiğit ve ben küçük Sezercik olup çıkıyordum. Abim bana ne zaman "çöpten buldular seni nihoho" yapsa ben o filmleri kafamda yeniden çeviriyordum. Bazen annemi kurtarıyordum, bazen annem beni kurtarıyordu, bazen de babam insafa geliyor beraber mutlu mesut yaşayıp gidiyorduk...




Sonra her canlıyı kaçınılmaz sona yaklaştıran zaman benim de aleyhime çalıştı ve ben büyüdüm. Ve hala ailemle çelişkiler yaşıyorum. Mesela bu ailenin iki çocuğu olarak abimle beni ele alalım. Beni az çok tanıyorsunuz; iç dünyamı hemen hemen biliyorsunuz, fiziksel özelliklerimiyse koyduğum fotoğraflardan görebiliyor hatta bazen anlamadığınız yerleri maille soruyorsunuz. İşte bu blogun yazarının tam tersini düşünün şimdi de. Bir
Yonja genci getirin gözünüzün önüne, içine biraz ağır abilik katın, house progressive -imiş- müzikler dinletin ve bu kişiyi alın "hadi sen terskose'nin abisi ol!" deyin.


Biz çocukken de durum böyleydi. Abimle yine birbirimizden farklı iki kişi, ayrı dünyaların insanlarıydık. Hal böyle olunca çöpten bulunma hikayelerini de kolayca yiyordum. Hala da mıknatısın kutupları kadar zıttız ama birbirimizi çek-e-miyoruz da. Belki de çocukluğum ait olma ve ait olamama ikilemini yaşayarak geçtiği için bugün bulunduğum yerden bir türlü hoşnut olamıyorum. İçimde hiçbir yere ait olamama hissi ne yapsam da söküp atamıyorum. Tabii ki biliyorum bunun çocukluğumdakilerle bi ilgisi olmadığını ama bir nedene bağlamazsam da çıldıracak gibi oluyorum. Ben, neden buraya aitmişim gibi hissedemiyorum? Buraya ait değilsem ben nereye aidim? vb. sorular uzuyor, akıyor beynimde. Cevabını bilmediğim sorulardan nefret ediyorum. Belki de en iyisi kolaya kaçmak. Hem çöpte bile bulunmuş olsam şu an gayet güzel kokuyorum. O günleri geçmişte bıraktım yani.

Mart 20, 2006

Bazen

Sessizce değil, bağıra bağıra ağlamak...
,
,

Mart 19, 2006

Aslında Hepimiz

Haftasonlarını evde geçirmeyi sevdiğimden sanki. Hep evdeyim. Sıkıldıkça sıkılıyorum. Oysa ne güzel filmler var, ne güzel kitaplar var.
Her şeyin fazlası zarar ve ben abartmaya başladım. Farkındayım. Yine de ortasını bir türlü bulamayan insanlarız. Kavramlarımız ya hep ya hiç üzerine. Neyse. Kafamda yüzlerce cümle aynı anda "beni yaz, beni yaz" diye bağırıyorlar. Toparlayamayacağım sanırım. Ben susuyorum ve "buraya tıklayarak okuyacağınız muhteşem bir yazının linki"ni ekliyorum. Çok uzun diye düşünmeyin okumaya başladığınız an yazıya odaklanıyor ve uzunluğunu unutuyorsunuz zaten. Yapılması gerekenleri hem komik, hem doğru şekilde yine 029 anlatmış. Bakalım yapabilecek miyim? Yapıp yapamama konusunda şüphe duymam bile ne saçma; altı üstü bir düğme kapanacak.

Mart 16, 2006

Siyahtan Maviye

Hep böyleydi aramız. Merhabaların ardından söylenirdi hemen vedalarımız. Gelmelerin yarattığı şoklar geçmemişken gitmenin vereceği acı yaşatılır ve o kişi tek başına bırakılırdı. Tam alışırken hayata, nefes alabilmeye başlamışken yaşamla geri dönülür bir çelme daha takılırdı. Bilmiyorum başkaları ne derdi ama aşktı bunun adı bana göre. Beni en çok mutlu eden de oydu bana en çok acı veren de... Hep yeni kararlar alırdım ben, aldığım kararları delmemi sağlardın sen. Bazen ne senin gelmene gerek kalırdı ne benim bir şeyler söylememe; şarkılar anlatırdı her şeyi çünkü. Her halimize uyan şarkılarımız vardı bizim ama onlar da tükendi yavaş yavaş. Ne seni suçlayacak gücüm var ne kendime kızacak yüzüm var. Seninle beraber rafa kaldıracağım bir şarkı var şimdi kulaklarımda. Sözleri bedenimi yakıyor, müziği ruhumu dağlıyor. Bir kalp var bugün sana son kez ağlıyor. Bitti dedik, bu sefer bitmiştir. Ağlamayı bilen gözlerime gülmeyi de öğretebilir, yarattığın boşlukları kendi kendime doldurabilir ve -ne yazık- bana küstürdüğün "ben"le yeniden barışabilirim. Yeter ki sen çek -çık- git artık!

saklanabileceğim bir siyah da yok artık.
gördüğün gibi her şey apaçık.

Mart 15, 2006

Uçları Kırık

bir sen varmışsın ve biri istiyor seni
karanlıkmışsın onun uçları kırık saçları gibi
hemen arkandan o yürür
kanı aktıkça korkusu gözlerinde büyür
bir sen varmışsın ve biri bekliyor seni
dağınıkmışsın onun en yakını, yorganı gibi
her rüyanda gizlice uyur
istemezsen yalnızlığa uyanmaya mecbur
dileğini tutmuş sayar, sonsuzdan geri
yanarken yanakları üşürmüş elleri
dönebilsen, bakabilsen geri
unutmuştun, hatırlarsın belki ismini
yağmurlar yağdığında biri geçerken yanından ellerine tutunur
yağmurlar durduğunda biri kaybolur aniden, bilerek unutulur, unutulur.
Vega-Hafif Müzik/Uçları Kırık

üzerine hiçbir şey söylemeye gerek yok.

Mart 14, 2006

Sancı

Yüzümü cama yaslıyorum kahvenin suyu ısınsın diye beklerken. Nefesimin camda bıraktığı buğuya çocukluktan kalma alışkanlıkla adını yazıyorum. Sonra soğuğun etkisiyle adın yavaş yavaş ıslanıyor, yine o bulanık buğu kaplıyor her tarafını ama belli belirsiz okunuyor ne yazdığım. Elimle ceketimin ucunu çekiştirip yazdığımı siliyorum, parmak uçlarımla silecek kadar romantik değilim sanırım, ceketimin ucu ıslanıyor, aldırmıyorum. Kahvenin eşlik ettiği kitaba dalıyorum, sayfaları yutarcasına okurken aslında cümlelerin ağırlığıyla başımı ağrıtıyorum. Uzun süre oturunca veya yatınca insan başının ne kadar çok ağrıdığını hissetmez ama bir hareket yaptığında sancıyla kıvranır ya hani işte ben de adını hatırladığımda, yüzünü özlediğimde, sesini hissettiğimde ve hayalinle konuştuğumda aynı sancıyla kıvranıyorum. Üstelik hiçbir ağrı kesici bu ağrıyı dindiremiyor, yazık. Yarattığın acıyla çaresiz uzanıyorum yatağa uykuyla uyanıklık arasında saatlerce debelendikten sonra uyuyorum ve uyanıyorum nihayetinde acım dinmiş oluyor. Sokağa çıktığımda bambaşka biri oluyorum sanki güneşle beraber parlıyorum, her şeyin fotoğrafını çekiyorum, metroda kitap okuyarak arada sırada karşımda oturan çocuğa gülümsüyorum. "Tanrım her şey fazlasıyla iyi" diyorum, "böyle olmamalı bir terslik var". Sonra kendi kendime seviniyorum iyileştiğimi sanıyorum. Ümitsizlik hastalığından kurtulduğumu düşünüyorum. Yanılıyor ve tersliği eve geldiğimde anlıyorum, meğer ben gelene kadar odama sen dolmuşsun, sen odamda olmaktan çıkmış, odam olmuşsun. Kapıyı açar açmaz aynı sancıyla kıvranmaya başlıyorum ve nafile bütün çabam bir daha geçmeyecek, benim düzenim düzensizlik biliyorum.

Mart 12, 2006

Portakal Ne Alaka?

Saatlerdir acaba ne yazsam diye düşünüyorum. Bu haldeyken yazmamak en iyisi belki de ama bir yerden de başlamam lazım. Sıkıntıdan öldüğüm hafta sonlarından birini daha geçiriyorum. Eve tıkılıp kaldım, karnım aç, çok sıkılıyorum vb. cümleler fırlatıyorum boşluğa. Bugünü güzel kılabilecek eylemlerden birini zaten gerçekleştirdim; abimle film izledim. 2. cd'ye geçmeden önce mutfakta abimle aramızda şöyle bir diyalog geçti:
Abim: Ben bu filmden hiçbir şey anlamadım!
Ben: Hıı, ben de anlamadım ama anlayacağız.
A: Sen bu filmi biliyosun de mi?
B: Yok valla bilmiyorum, ekşi'de okumuştum.


2. cd'yi izlerken aramızda geçen bir diğer diyalog da şöyle:
A: Şimdi anladıııııım!
B: Ben de! Ben de!

film bitince:
A: E n'oldu şimdi?
B: Bilmem anlamadım ben de...

ve son olarak:
B: 1971 yılında çekilmiş film bu arada.
A: Belli zaten.

Anlamadık biz..?

Mart 11, 2006

Böyle Bi'şey İşte

Nasıl yeni halimiz? Oky'nin üstün çabaları sayesinde blogum bu haline kavuştu. Biz çok beğendik. Bu saate kadar uğraşan, template'i bulan, arşivi kutulayan ve daha neler neler yapan isim babası -kırmızı başlıklı blog- Oky'ye tekrar tekrar teşekkürler...

"saat 03:44 eh uyuyorum artık"

Mart 09, 2006

Hayal Et Gerçekleşsin

"Hayal Et Sevgilim adlı parçasıyla İnternetteki müzik sitelerine hızlı bir giriş yapan İrem artık Avrupa Müzik’te."


Yazdan beri bir "Hayalet Sevgilim" aldı başını gidiyordu. Türlü türlü hikayeler yazıldı hakkında en sonunda pek sevgili İrem Yağcı ortaya çıktı röportaj verdi de herkes neyin ne olduğunu anladı. Hürriyet röportajında muhabir ısrarla sormuş İrem aynı ısrarla reddetmişti.

"- Bundan sonra ne yapacaksın?
Ben hukukçuyum, şarkıcı olmak gibi bir derdim yok. Ama şu olabilir madem Hayal Et Sevgilim bu kadar sevildi, o zaman benim de onay vereceğim bir şarkıcı bu şarkıyı söylesin! Mesela Sezen Aksu ya da Sertab Erener’in bu şarkıyı söylemelerini çok isterim.

- Bir hit şarkı için pop starlarımız birbirini parçalıyor. Kararında ciddisin değil mi? Genelde önce okulum denir, sonra bir bakarsın Telovole’yi sunmaya kadar iş ilerler.
Şarkıcı olmak gibi bir isteğim yok. Şarkıcı olmasam bir şey kaybetmem. Zaten olmak istediğim yerdeyim.

- Madem kendi hayatını sürdürmek istiyorsun, neden şu anda bu röportajı veriyorsun? Bu röportajdan sonra neler olacağının farkında mısın?
Hakkımda olur olmaz o kadar çok şey yazılmaya başlandı ki. Sahte sevgililerim türemeye başladı. Bir sürü çocuk ‘İrem benim için bu şarkıyı yazdı’ diyor. Eski okulumda beni görünce ağlayıp imza isteyenler oldu. Hatta www.iremhayaletsevgilim.tk diye bir site açılmış. Adamlar siteyi her gün yeniliyor. "

Ama gün oldu, sular aktı. Baktık ki ekranlarda bir klip sitelerde bir albüm haberi. İrem Yağcı
albümünü yaptı, klibini çekti. Saçı başı alelade toplanmış eline gitarını alıp Yüxexes'e katılmış kızdan eser kalmamış. Vakti zamanında şarkısının çok dramatik olduğunu söyleyen Türk insanı melankoliyi sever diyen hatta kendi şarkısını tiye alan insan klipte öyle bir salınıyor öyle hareketler yapıyor ki; melankolinin dibine vuruyor ki zaten sömürüsüz yürümez bu işler. Bir de müziğe gitarlar ekleyip hafif sertleştirdin mi tamam oldun sen. "Rock" piyasa müzik ya artık. Şimdilerde "albüm yaptım ama okulumu bırakmıycam" falan diyormuş. Tükürdüğünü yaladıktan sonra artık kime ne kadar inandırıcı gelir bilmiyorum ama geç kalınmış bir albüm oldu bu bence de. İrem kusuyoruz artık zira nerde görsek, duysak. Evlerden ırak falan diyorum artık onun adıyla beraber dayanacak güç kalmadı bizde çünkü.

Bu yandaki fotoğrafta albümün arka kapağı. "Albüm çıkarmıycam, ben okuycam" dediğinde inanan tüm insanlara kapak oldu sanırım bu. Kimileri baba beni okula gönder diye kıvransın kimileri bir şarkıyla patlasın. Türkiye nereye gidiyorsun? Daha kahve içip AB'ye girecektik.

Mtlda'ya not: Pek sevgili mtlda'cığım şarkın hazırsa ve kaydını yaptıysan sitene koyma sakın ver bize, msn listemizden dağıtalım 1 aya kalmaz sen de İrem gibi kanatlanır, albüm falan yapar bizi de tanımazsın.

Mart 08, 2006

Hayat Akarken

Duruyorum ve düşünüyorum. Durmadan da düşünebildiğim zamanlar oluyor tabii ama öyle şeyler düşünüyorum ki bazen mecburen durmak zorunda kalıyorum. Durmazsam ölebilir, öldürebilirim çünkü. Duruyorum ve etrafıma bakarak düşünmeye başlıyorum. Sorguluyorum kendimce hayatımı. Acaba ne kadar yanlış yaptım ya da ne kadarı doğruydu yaptıklarımın? Kendi kendimin muhasebesini yapıyorum anlayacağınız ki benim kafam matematiğe hiç basmaz, basmıyor. Bazen dibe sokacak kadar yeriyorum kendimi. Bir işe yaramaz olduğumu falan anlatıyorum kendime. Sürekli yanlışlarımı düşünüyorum böyle zamanlarda. Şimdilerde çok sık duruyorum, bir banka oturuyorum. Zira durmazsam her an elime kesici bir alet alabilir ve o anda gülümseyerek yanımdan geçen birini öldürebilirim. Önlemler bulmak ve almak zorundayım. Yazmak da bu önlemlerden biri mesela. Durup düşünmeye başladığımda kendimi teselli edebilmemin yegane yollarından biri. Hatta belki de en önemlisi. Yazıyorum durup dinlenmeden. Parkta gördüğüm yaprakları da, balonlarını satmaya çalışan amcayı da, "mendil var mendil" diyen yaşlı teyzeyi de, annesi babası kavga ederken ne yapacağını bilemeyen çocuğu da yazıyorum. Bana göre onlar hayat ve ben yazmazsam öleceğimi hissediyorum. Ama bazen öyle kısır bir döngüye giriyorum öyle bir bataklığa saplanıyorum ki yazdıklarımla dalga geçiyor ve kendimle alay ediyorum. İşte böyle zamanlarda durmak ya da düşünmek işe yaramıyor. Bazıları yüzümün yarısını istiyor, bazıları benimle oyun oynuyor. "Peki ben?" diyorum. Biraz da siz beni yazsanıza. Mesela, ben n'olacağım?

Mart 07, 2006

Jilet Hayat

Jilet ete, yuvasına oturmuş anahtar gibi girer. Hayat; jilet gibi boynuma giriyorsun. Yutkundukça daha çok kesiliyorum. Sen oyununa devam ediyorsun.

Mart 05, 2006

Mlym

"Martılara yem at,
fakat..
Tutulmamış belki taşıyamamış,
O yemini yer mi? O kule, 205 heceli o yer, milliyetçi ve muhafazakar,
O yeşil otobüs, nergisler belki de saplandık. Bilinçaltı, çağrışım ve kısırdöngü.
Alçak basınç, artı, çarpı, eksi, kemik erimesi.
.
Tarçın kavanozunu sen kırmadın, seni bu yüzden seviyorum. Makyaj çantası kokusu gibi.
.
Pamuk eller ve Sabah İstanbul şehri, zeytinli açma.
Mesela yani.
Heyecandan boğazına boğazına, yavaşça ve derinden.
Elle değil gözle çizilmiş gibi.
Ellerin ve kolların,
Yüzünün yarısını bana ver!
.
Nefesini ver, nefesimi al.
.
Siyah, lacivert, grinin orta tonlarında bir Ben, Sen.
Ya ölürsen?" -ttkum-


İnsan korkuyor bazen. Ya o gün sesim çıkmazsa diyor, ya tutuk kalırsam içimdekileri anlatamazsam..? Gözlerimden anlar diye rahatlatıyorum kendimi. Gözlerimde dudaklarımdan daha çok sevgi gizli. Ellerini dizime koy, başını omzuma yasla bir bank bulalım deniz kıyısında. Saatlerce oturup bakalım sana İstanbul, kavuşmamızın ve vedamızın şehri. Hapsetme içine bizi, bırak içimizle içini aydınlatalım. Seni sevmeye geleceğiz İstanbul, misafir et bizi.

Mart 04, 2006

İyi De Ben Şimdi Napıcam?

Her gün yeni kararlar veriyorum. Kimilerine uyuyorum, kimilerini bozuyorum. Sigarayı bırakma kararımı bugün deldim mesela. Dayanamadım sanırım iki veya 3 nefes de olsa içtim. Kendime zarar vermek istedim. Çünkü korkuyorum. Geleceğim için korkuyorum. Hayatımı kendim yönlendirmek istiyorum ama kağıttan gemimde hep yabancı bir el var. Sular altında boğulsam bile bu benim suçum olmuyor. Neyse bu başka bir zamanın konusu; asıl konumuz aşk. Aşka dair bana uzun gelen ama aslında çok uzun olmayan bir süre önce güzel kararlar almıştım. Mesela artık içimdeki şeylerin üzerini örtmeye, onları küllendirmeye başlamıştım. Sözler verdik birbirimize ve daldık unutma mevsimlerimize. Ben unutmak için kışı seçtim, bahar geldi yere serildim. MSN Messenger'da hayatımda hiç böylesine hararetli bir tartışma geçirmemiştim. Çok durgun başladım konuşmaya;
tersköşe:
bizi üzen neyse onu bitirmiştik.

sakin ve kontrollüydüm.
Konuşma ilerledikçe kontrolümü kaybettim ve asabileştim;
tersköşe:
kendime acımamı sağladın bugün benim!

sonrası süt liman;
tersköşe:
iyi uyu..
Böyle oldu peki ne değişti? Ben yelkenlerimi suya indirdim ama hata ettim sanırım. Belki de onun istediğini yaptım, kendimi tekrar kaptırdım. Yeter artık demek istiyorum ona. Diyemiyorum. Gitse, dayanamıyorum. Gitmeye kalksam mutlaka dönüyorum. Ne olacak böyle, of hiçbir şey bilmiyorum! Çok çok çok karışık hissediyorum kendimi sadece. Kek hamuruna kırılmış yumurtalar gibiyim defalarca çırpıldım, şimdi duruldum ama çok bulanıklaştım. Çok kötü, çok. Bana iyi gelecek her şeyi denedim ama hiçbiri iyi gelmedi. Benim sanırım sadece ona ihtiyacım var. O, yok. O zaten hiç olmadı. O zaten hep vardı. O gelse ya da ben ona gitsem. Acaba şimdi ne yapıyor? O da beni özlüyor mu? Tanrım ben napıyorum!? O'nu seviyor muyum hala?

Mart 03, 2006

Yine Kimse Yok

"Çok geç" demek için, çok geç...

Jelatin Yap Dedi Ben deYaptım

Jelatin'in halkasını kırdığımdan mıdır nedir üzerimde bir uğursuzluktur aldı başını gidiyor. Hocalara okutuyorum kendimi, muskalar takıyorum hatta Büyü'deki İpek Tuzcuoğlu gibi "Hoeacam" bile diyebiliyorum ama yok, geçmiyor. Ben diyeyim yazacak bi'şey bulamamaktan siz deyin Jelatin'e olan saygısından devam ediyorum efendim.


Yaptığım 4 iş
~Öğrencilik -ömür biter, okul bitmez-
~Tezgahtarlık -hem kapalı mekanda, hem açık havada-
~Evlat olmak -doğurmaz olaydım diyenlere, doğmaz olaydım en güzel cevaptır-
~Hayal kurmak -ah hayallerim de olmasa...-

Defalarca izleyebileceğim 4 film/dizi
~Amelié -milyonlarca kez izlesem de bıkmam-
~Dawson's Creek -Katie'ye orada aşık olup şimdilerde nefret ettim-
~Çemberimde Gül Oya -Ah Özge, ah Melisa ve ah tüm süper kadro-
~Bu kısım açık kalsın "aa bu film süpermiş" dediğim tüm filmleri kapsasın, anlaştık? Orrayt.

Yaşadığım 4 yer
~Ege'nin incisi kalbimin ikincisi İzmir
~Çok kısa zamanlığına da olsa İSTANBUL -heyt be-
~Sokaklar -tekin olmasa da konser sonrası yaşayacak başka yer mi var :P -
~Okul -günümün çoğu orada geçtiğine göre...-

İzlediğim 4 TV programı
~Dream Tv'de Std 7 -ahaha yine konuşamadı, yuh bee yapmak için-
~x-Files -her sezonuna tapabilirim-
~Arada sırada Siyaset Meydanı -ben büyüyünce Ali Kırca olcam (neee) -
Pek tv izlemiyorum zorlamasana daha fazla aa...

Tatil için gittiğim 4 yer
~Çandarlı
~İstanbul -3 4 günlük tatillerimde mesela-
~Çeşmealtı -Başak'lara uğramadan yaz bitmez-
~Dikili -ben diyeyim iş, siz deyin tatil. Tanrım bir daha uğramayı nasip etmesin, amin, kul huvala...

En sevdiğim 4 yemek -anketin en güzel kısmı-
~Makarna -ölene kadar makarna-
~Burger King'in herhangi bir menüsüyle yenen sarmısaklı mayonez -çok seviyorum napiim-
~Sarma -yaprak sarması, ince ince, zeytinyağlı-
~Börekler

Hemen şimdi olmak istediğim yer
İstanbul.. -sorulmaz ki bu bana-

Sobelediğim, merakla beklediğim 4 blogger
Mtlda -bunu görüp ciyaklaması ve yapmayacağını bildiğim için- bu cümle çok devrildi
Tupkum -gerçekten süper cevapları olduğunu bildiğim için-
Sır Kumbaram -eam biraz gülümser misin diyebilmem için-
Oky -daha önce yaptı mı bilmiyorum, saçmaladığım için-

Mart 02, 2006

Sessizliğin Rengi

Ne yaparsam yapayım o kırmızılık hiç geçmeyecek, biliyorum. Orada bir yerde bir çocuk ağlayacak sessiz. Cılız yaşlar akıtacak toprağa yeşermeyecek hiçbiri. Hiçkimseye yağmur olamayacak hayatı boyunca sadece kendine sonbahar kalacak. Bazıları hiçbir zaman anlayamayacak. Anlamak istemekten kaçacak. Uzaklardan bir şarkı duyacağım, gözlerimi kapayıp ellerimi sarkıtacağım yataktan aşağıya. Filmlerdeki ölüm sahneleri gibi yapayalnız düşecek ve değecek ellerim halıya. Anlayacağım hala buradayım. Bir yerlerde mutlaka oyuna alınmayan bir çocuk olacak. Kara gözleri kızaracak flaşlarda. Ne yaparsa yapsın o kırmızılık hiç geçmeyecek, biliyor olacak. Burada ben onun için ağlayacağım sessizce. Cılız yaşlar akıtacağım halıma ve kurumayacak hiçbiri. Hiçkimseye yağmur olamayacağım hayatım boyunca sadece kendime sonbahar kalacağım. Sadece kendimle kalacağım.

Mart 01, 2006

Sigarayı Bıraktım Öksürüğe Başladım

Sigarayı bırakalı bir haftadan fazla oldu. Sağlıklıyım, sigara kokmuyorum falan her şey güzel gidecek sanmıştım fakat bir öksürüktür aldı başını gidiyor. Öksürük nöbetlerine tutuluyorum resmen yaşlı dedeler gibiyim bir bastonum eksik. Anneanneme, arkadaşlarıma "öhö öhö sigaröhayı bırööhöhaktıööam öhöhö" deyince anneannem "beni mi kandırıyorsun" diyor arkadaşlarsa "hadi len"vari yaklaşıyor olaya. Çünkü sigarayı bırakmış bir insan böyle öksürmemeli daha sağlık dolu olmalı, etrafına neşe saçmalı. Dersin en güzel yerinde öksürmemse yeni moda oldu. En kötüsü gece uyumaya çalışmak. Boğazlarım patlayacak sanıyorum bazen. Ama hiçbir şeyden de geri kalmıyorum yine de. Fotoğraf makineme pil alayım hazır bahar da gelmişken çimlere yayılayım "klik" üstüne "klik". Sonra burda paylaşırım, hep beraber güler, ağlar, tırnak falan yeriz belki de. Öhöhöh. Ben sigarayı bırakalı bir haftadan fazla oldu, ciddiyim!