Ocak 23, 2013

"neyden korktun allahın cezası?!
bi telefonu kaldırıp da alo diyemeyecek kadar neyden korktun?"

yağmurlarımız vardı bizim. buradaki gibi aniden başlayıp aniden durmazdı. uykuda yakalardı bizi, en huzurlu olduğumuz anlarda gafil avlanırdık.
ten çeliğe deyince nasıl büyük gürültüler kopardı. gözümü kapamadan önce seni seçerdim karanlıkta. göz bebeğindeki parıltıyı arardım yatağımda usulca. baktığımı bilme, gördüğümü görme diye, kirpiklerimin ardından... gülünce de kısılırdı ya gözlerim, sen beni hep güldürürdün. parmaklarına bakardım bazen, tırnaklarının yenmiş yerlerine, etrafındaki kopmuş pütür pütür derilere. bıçakla keserdin hani ara sıra.

sözlerimizle açtığımız yaralar olurdu, bıçağın ette bıraktığı ize benzemez haritalar yapardı kalbimizde. şimdi ben seni tekrar görsem, olur ya yıllar geçmiş olsa üstünden, sen beni kısık gözlerimden tanırsın, ben kalbindeki yara izlerinden.

sen orada oturursan ben de buraya otururum, demiştin. inat değil beni yıldırma isteğiydi sesindeki. sorun bende değil sende der gibiydin. müzik vardı, biraz da dumanaltıydık sanki. sarılmıştık sonra. öpe koklaya. hayatlarımızı döke saça karıştırdığımız yerin (...) olması, ne büyük tesadüf ve güzelleme aslında.

kedi yavrusu gibi uyanırdım ben, sen uyandırdığında. ellerimi yuvarlardım gözkapaklarımın üstünde, sen kahvaltılar hazırlardın.
biraz benden gitti, birazı da senden. beraber zayıfladık, eridik henüz bitmedik.
şimdi çoğunluğu uykuda, bir sen ayakta, bir ben. henüz tükenmedik.

özlem dediğimizin bir hali içimdeki, nereye koysam sığdıramadığım. sanki ilk kez bu şekilde, sanki bir daha böylesi olmayacak gibi, sanki bir tek sana aitmiş... varsın öyle olsun.

şimdi ben uyuyacağım, uykumda üstümü açacağım. üşüyüp küçücük olacağım yatakta, gelsen, üstümü örtsen, parmağından yakalar canıma asarım seni.
sen gitme diyemedin. ben bırakma.
sonuç, sen orada ben burada hep.


öyle yarım kaldım ki, biri çıkıp "ben seni tamamlayacağım"a inandırana kadar, kendimi kimseyle katlayamayacağım.

ve evet, hayat var.
şubat kapıda.

unutma.