Kasım 30, 2010

Huysuzlanınca, sinirlenince, üzülünce, sıkılınca çekilmez oluyorum. Tahammülüm çok zor oluyor. Bu da benim problemim olsun o halde.

yine de;

"and when you smile,
the whole world stops and stares for awhile
cause boy, you're amazing."

den daha tatlı bir şey düşünemiyorum şu an.

ps. en sevdiği kelime 'gorgeous' olabilir.

Kasım 25, 2010

önce oturuyorduk güzel güzel. sonra ben kapıyı kilitledim. güvenmek istedim. güvende hissetmek istedim. önce uzandık beraber. sonra ben gözlerimi kapadım. uyumak istedim. yanında güvende hissederek sadece uyumak istedim.

asla yapmam dediğim şeyleri yapıyorum şimdi. değişiyorum. dönüşüyorum. sonra kar yağıyor. dışarı çıkıp beyaz oluyorum ben de. kar her yerime aynı şekilde düşüyor. mutlu oluyorum.

sonra nasılsın diye soruyor bana, bütün desperadoslar bensiz içilmiş oluyor. pembe şarap istemiyorum artık. bir önemi kalmadı çünkü.

söylediğin şeyler bazen o kadar keskin geliyor ki gardımı alamadan etime saplanıyor.

başucumdaki kitabı ne zaman okumaya kalksam aynı anda ağlamaya başlıyorum. sonra, can you hear my call, diye soruyor. her şey daha da koyulaşıyor.

yemekte yine haşlanmış sebze ve tavuk var. kahvaltıda yine portakal suyu.

bugün sadece ve sadece seni özlemek istiyorum, anne. çünkü dışarıda kar yağıyor ve ben çok üşüyorum.

Kasım 16, 2010

Bana neren acıyor diye sorsalar, eğer yakınındaysam, hiç tereddütsüz seni gösterirdim.

Kasım 13, 2010

Dönüp dolaşıp geldiğim yerin senin yanın, senin yatağın olmasının düşüncesi bile içimi ısıtıyor... Paris'te bıraktığım yağmur damlalarını Varşova'da gözyaşı olarak ödüyorum.
Daha önce de dediğim gibi, senin de bildiğin gibi...
Ben.
Yalnızca senle, sadece senin.