Aralık 22, 2012

akşamın karanlığında sen denize bakarak şarkı söylüyorsun. ben yağmur altında yıkanıyorum. sigaralarımızın siperi ellerimiz. aramızda kelimelerden tek bağ yok, hepsini üç gün önce belli ki yine kesmişiz. saçlarımdan damlıyorum yere. çenemden göğsüme doğru akıp gidiyorsun, beraber mi eriyoruz ayrı ayrı mı yanıyoruz, kestiremiyorum.

(...)


sonra sırtını bizi koruyan çelik yığınına dayadın. saçlarım kurudu bir çırpıda. içim hep ıslak. üzerinde durduğumuz tahtayı kim koydu buraya, kim bilir... ıslana ıslana şişmiş, ayaklarımı üşütüyor. yüzümün yarısı aydınlıksa senin yüzünden. oysa ne kadar kıssam da gözlerimi, seni görmek için kör olmam gerekiyor bazen.
ayağımı ileri geri götürerek bir şeyler anlatıyorum. sen bana susuyorsun, ben anlattıklarıma doyamıyorum. insanlar diyorum, güven diyorum, sevgi diyorum. arka arkaya kelimeler saçıyorum. hepsi yere dökülüyor. hiçbirini tutmuyorsun. ben içimi boşalttıkça kelimelerin ateşiyle kuruyor etrafımızdaki her şey. sonra birileri bir şeyler bağırıyor. havaya asıp unutuyoruz köprüleri. giderken izmaritinle yakıyorsun beni. elimi gözlerime siper edip gidişini izliyorum bu sefer.
sabah olup boynuma sarıldığında, önceki akşamdan bahsetmeyeceğimizi ikimiz de biliyoruz.

kafamın içi çıfıt çarşısı toplayamadığım,
yine de yalnız sana ait bir kelimem olsaydı keşke.

Mayıs 23, 2012

yo yo hayır
saçlarınıza hapsettiğiniz bu koku başımı döndüren.
yo hayır, size hiç yalan söylemedim. aslında biliyor musunuz, düşünmeden konuşan insanların patavatsızca sarf edilen kelimeleri girdi aramıza yalnızca. böyle olsun, elbette, istemezdim.

bilekleriniz ince miydi? parmaklarınız mıydı yoksa? gözleriniz ne renkti acaba...
her şeyden öte, ekvator uzunluğunda bir gülüşünüz vardı yalnız. gözlerinizin içi gülüyordu ince dudaklarınızla beraber. bir de bomonti içiyordunuz ki benimle, gerisini sorma(yın) gitsin.
çok yüksek müzik çalmayı alışkanlık edinmiş bir mekanda, tükürüğünüzü yuvarlıyordum yutağıma doğru. kaçınılması imkansız bir birleşme anıydı yaşanan. etrafımızdaki her şey birbiriyle tokuşuyordu.

yo yo hayır,
şimdi böyle umursamaz olmanızın suçlusu, elbette, ben değilim.
yine de nasıl desem, yalnızca ben... ben.
böyle olsun, elbette, istemezdim.

-zaman çok geniş, insanlar niceliklerinden beklenen niteliklere hala sahip değiller-


sen bana hayatımda aldığım en güzel hediyeyi verdin.

Mayıs 14, 2012

Canını seven bana bir daha "en sevdiğim erkeğe" imzalı kitap demeye bin şahit isteyen gereksiz kelime yığınlarıyla gelmesin. Kalp kırar, can yakarım.

Mayıs 05, 2012

Az önce, terden sırılsıklam olmuş, tek nefeslik hava alamazken...

Eve en yakın metro durağında buluşup arnavut kaldırımlı sokakları yokuş yukarı tırmana tırmana çıktığımız, kapı önünde oturan üç kızdan birinin benden sigara istediği ve uzattığım teke mentollü olduğu için burun kıvırdığı, küçük bir arap bakkaldan greyfurtlu şarap aldığımız, ikinci evim dediğim o güzelim kilisenin altındaki çimlere oturup geleni geçeni izlediğimiz, sonra yokuşları kıvrıla kıvrıla inip en yakın metro durağından senin o zamanlarki evine yakın bir durakta inip nehir kıyısına yürüdüğümüz, konuştuğumuz, konuştuğumuz, konuştuğumuz ve susup beni öptüğün, seni öptüğüm, sonra başlarımızı gökyüzüne kaldırıp aynı yıldızlara baktığımız hatırayı anımsayarak bulunduğu yerden çekip çıkardım.

öptüm
kokladım
seninle ilgili hiçbir şey unutulmayı hak etmediğinden olsa gerek
bunu da unutmadım.
ama o öpüş
ama şarabın tadındaki o şeker
ama başımızdaki incecik çevrilme
hiçbiri kalmadı şimdi.

gitsem sokak aynı sokak belki.
içinde bensiz.
yakınımda sensiz.



aylar sonra, vefa borcumu ödedim.

Nisan 23, 2012

burada dur bir yere gitme. dönüp dolaşıp seni dinledikçe ben, belki boş zamanlarında başkalarına da iyi gelir kelimelerin. yazıyorum, demeye utandırırcasına bazılarımızı,

http://player.vimeo.com/video/40434830

Nisan 08, 2012

ANLIYORUM VE DEVAM ETMEK İSTEMİYORUM.

Mart 26, 2012

US yapım dizilerde yer alan, kısacık saçlı ve derin bakışlı, sorgulamacı kadın dedektifler/polisler oluyor ya hani, onlardan hiç hoşlanmıyorum.
Ayrıca çikolatayı cebinde, yirmi iki derec havada taşırsan, erir tabii ki. Tam bir salaklık.

İçecekler arasında son favorim yazın gelişiyle elbette ki sade soda.
Bana bi sade soda! diye bağırasım geliyor ulu orta.

Mart 10, 2012

Her sokak köşesinde, gittiğim her ev, gördüğüm her yüzde... "Beni sev" diye bağırıyorum aslında. Yalnızca sen bil diye.
Sen iste diye.
Sen sev diye.

Şubat 22, 2012

Ocak 29, 2012

Atasözlerinden girip nereden çıkacağımızı bilemediğim bir zaman. "Havlayan köpek ısırmaz" cümlesinin tümevarımında gidilen nesnenin köpek olduğunu düşlemiştim hep. Oysa ulu büyüklerimizin, ulu çınar gibi elleri öpülesice, her pazar ziyaret edilesice, ayaklarımıza terliklerimizi giyip sırtımızı pışpışlayıp bir elmayı ikiye bölerek yarısını bana yarısını yaşça büyüğüme vererek termal ısıtmalı yerleri hep sıcak hangi taşın üzerine gitsem ayağımı nerede gezdirsem soğuk bir köşe bulamıyorum anne ben bu evde nefes alamıyorum hadi buradan gidelim peki ya buradan nereye gidelim buralardan nerelere gitmeliler ve ben yaptığın yemeği yiyemiyorum çünkü senden nefret ediyorum desem ve suratına tükürsem ve saçını çeksem ve gözlerine şiş soksam ve kulaklarını kanatsam ve tırnaklarımla derilerini yolup damarlarını patlatsam ulan anca rahatlayacağım ve evet ayaklarınıza terlik giyiniz hayır yahu yerler çok sıcak sizin eviniz cehennemin tam da üzerine kurulmuş yerler çok sıcak soğuk bir köşesi olmayan eviniz cehenneme açılan gizli bir kapı yalnızca benim bildiğim bir geçit aslında ve ortalığa saldığınız kamçısını eksik etmediğiniz bu zebani bu bekçi bu pazar günleri eşlikçisi sizin yarattığınız en kötü tohumken siz ulu büyüklerimizsiniz.
Havlayan insan ısırır mı peki diye sorsalar şimdi bana, elbette ısırmaz derim. İnsan neden havlasın diye sorarım önce bir, sonra durup düşünürüm insan neden ısırsın peki diye. Evin her köşesinde, bizim evimizin, taşları soğuk, her köşesi soğuk evimizin her yerinde ayrı ayrı durup kendimi her yer karosuna sığdırmaya çalışarak ve biraz da/bazen de tek ayak üzerinde durarak insanlar üzerine düşünürüm. Senin mesleğin ne dediklerinde dışımdan gazeteci içimden insanlar üzerine düşünmek derim ve kıs kıs gülerim ardınızdan. Sonra siz ardınızdan güldüğüm için beni bir daha aramazsınız ve biz küseriz. Hiçbir bayram barıştırmaz bizi, her yeni yılda yatağımıza küs gireriz. Aramıza ne arkadaşlarımız, ohooo bakanlar ve başbakanlar ve reis-i cumhurlar ve kainatları yaratanlar girer de ben nuh derken ve peygamber diyemezken, dünya aslında yıkılır. Benim başıma yıkılır ancak altında kalmam. Dünya altında kalınacak bir yer olmaktan çıkar, hepimiz üzerine abanırız ve içimizi dünyaya boşaltırız. Sonra o dünyadan türlü türlü orospu çocukları doğar. Tarlada yeşeren ve büyüyen ve yayılan ve kargaların korkuluktan korktuğu için yanaşamayıp gökyüzünde uçarken ya da tünedikleri bir ağaç dalında bekleşirken bakıp da küfrettikleri yeşil renginde, insan isminde bir takım çocuklar. Onlar durmadan ağlarlar. Ben taş atarım, kargaları kaçırırım. Sonra iktidara dinciler gelir. Dinciler her yere gelir. Evimize falan bile gelirler.
"Sana bi' çay koyiim de için ısınsın" derler ve ben gazete kağıtlarıyla camları kaplarım. Karartma zamanlarında odanın ortasında ışığı kısık bir gaz lambası yakarım. Sonra babam ve arkadaşları gelir ellerindeki boyaları tinerler ile, sile sile, benim çektiğim çile çile, duvarlarda hep aynı yazı "Haziran'da ölmek zor" oysa ki bilmezler biz şimdiden, biz aralıktan ocaktan şubattan çalışıp haziranda ölürüz. Biz zaten öldük tatlım hepimiz birer ölüyüz. Salonumuzda bembeyaz kefenler, içinde köyden getirdiğim su kabaklarıyla yıkadığım küfürler. En derin mezarı kendim için ben kazarım, teker teker öldürdüğüm soyumu sopumu içine atarım. Sonra üstlerine bir tükürük, elimde bir sigara, üstlerinde tepinirken ve köpek dişlerime takıp sıyırdığım kemikleri toprağa gelişigüzel atarken bir de ıslık çalarım. Hem de o biçim çalarım.

Ocak 23, 2012

Hangisi vişne hangisi kiraz hayatım boyunca öğrenemedim. Oysa ki sen ikisine de benzemiyorsun. Biz de bir enginar ya da brokoli değiliz elbette.






- üzgünüm, cepten yiyorum.

Ocak 18, 2012

Bu üç videoyu izlemek zorundayız:

www.youtube.com/watch?v=Fbnn4NVHNhw

www.youtube.com/watch?v=sSW5ED33-2U

www.youtube.com/watch?v=zEjk_h_2CMg

Ocak 06, 2012

"There was a time, I suffered so much, I wanted to get it out of me. I would cut my arms, not to kill myself, I don’t want to die, I know I am lucky to be on this earth. I did it so the physical pain would cover the pain that was eating me inside, nothing was erased. I live with my past tucked away, deep inside of me. It comes out as an explosion, and it invades me. I believe we are messengers on earth, I believe in angels. I am blessed by God to tell myself I suffered that much to become who I am today.”



Çenenizi kapayınız.