Haziran 30, 2007

Ateşim var.

Fotoğraf makinesi olsaydım asla tele objektifle beraber kullanılmak istemezdim. İnsan hissedemediği hiçbir şeyden bir parça/anı almamalı. Buna hakkı varmış gibi davranmamalı.

Haziran 27, 2007

Aldığım hediyeleri sahiplerine vermeden önce söylememek için kendimi zor tutuyorum ki en güzel hediye de kitap sanırım.

Limon olsaydım kesinlikle tekila ile tüketilmek isterdim. Zira acıyı söken tek şey karşıtı değildir.

Haziran 24, 2007

sivrisinekler kanımı emerken sıcak vücuduma yapışıyor.
çıkmıyor.
çıkası da yok zaten.
bahçeniz çok güzel.


so tell the girls that i'm back in town.

Haziran 19, 2007

18 Haziran 2007.

Düşününce ne kadar kısa ama aslında ne kadar uzun.
Çirkin ördek yavrusu olsa bu kadar takamazdı kafasına. Bazen gülmek lazım, eğlenmek lazım. Mısır yerken ağız açmak, ağlarken fotoğraf çekmek muhakkak da Beşiktaş'a yürümek lazım.

Bu maskeli balo ve O'nun sahte yüzleri.


not: rembanaheaderyaptı

Haziran 16, 2007

Ben bu sabah bulut olacağım, küme küme, köpük köpük.
Kimse görmeyecek, yalnız ben bileceğim.

Geceleri 129K-T beklediğimiz yerde kuşlar dönüp duruyordu. Işığın etrafında.
Hala oradalar, balkonda martılar eksik.

Haziran 13, 2007

Yüzyıllar önce çıkmış, çıktığı dönemde popüler olmuş/olmamış sevdiğimiz şarkılar dönüp duruyor listede.

Sabah bindiğim metroyu beklerken gözümün içine bakan kız sen olsaydın eğer sağ elimin parmaklarıyla saçlarını kafanın arkasından sıkıca tutar suratını camla kaplı yangın dolabına çarpardım.
Böyle bir his var içimde. Adını duyduğumda, adımı andığında, adımı aklında dolaştırdığında aklıma geliyor.
Metrolardan uzak dur, camla kaplı yangın dolaplarının yanındayım.

Ortalamayla geçtiğimiz zamanlardan bir hatıra gibisin aslında sen. Karnenin hep "ortalama ile" şıkkı işaretli ve sağ altta, imzanın biraz yukarısında, hep o sahte "daha çok çalışmalısın" ibaresi. Bence böyle mühürleri vardı öğretmenlerimizin, çaktılar mı el yazısı şeklini alıyordu. Zira hala değişen bir şey yok benim nazarımda. Rengi bile hala aynı.

En çok da sigara söndürmeyi severdik. Bir kez denedik. İzi bile kalmadı. Adın bile kalmayacak.
Ölümü düşünmek ne kadar kötü ve rahatlatıcı zaman zaman. Sen ölüyorsun ve unutuluyorsun. Hayatların sürerliğinde hiçbir etkin yok, çarpma işlemindeki etkisiz elemandan farksızsın. Bir yerlere, başka hayatlara girip artıyorsun, çıkıp eksiliyorsun ama çarptığında hiçsin. Belki de miniciksin.

Camla kaplı yangın dolabı, uzak dur. Suratın dağılırken bileğimde sigara söndürmeyi özledim.

Haziran 11, 2007

Büyüyünce yatay, dikey, çapraz ve ultra çapraz tekelleşmeyle savaşan masal kahramanı olacağım.

Haziran 07, 2007

O fotoğrafı ben çekmeliydim, bu cümleyi ben kurmalıydım.
O fotoğrafı ben çekmedim, bu cümleyi ben kurmadım.
Hiçbir şey de yapmadım değil, öyle anlaşılmasın. Yaptıklarım yerine geçsin de istemiyorum yapmadıklarımın. Sadece kıskanmak değil de başka bir şey bu, anlayabilir misin bilmiyorum, söylemek istedim.


Gözlerimi kaparken kulaklarımı da tıkıyorum. Önce parmaklarımı çekiyorum kulaklarımdan bir gürültü doluyor içeri. Kalabalığın sesi. Sonra yavaş yavaş gözlerimi aralıyorum. Beton basamaklardan birinde oturmuş gecenin bir vakti gelip geçen insanları izliyorum. Duyduğum ve duyamadığım tüm seslerden siz sorumlusunuz! Müzik, bu müzik olmalı evet. Ayağa kalkıyorum, onlarla beraberim şimdi. Dans ediyoruz. Şarkılar söylüyoruz bilmediğimiz yerlerde dudaklarımızı oynatıyoruz anlamsızca. Hep öyle olmaz mı zaten? Eşlik edemiyor olmanın azabıyla karışık eşlik edenlerdenmiş gibi görünme çabası. İcat edilmemiş bir dille şarkılar söylemek...
Kimse kimseyi rahatsız etmiyor, hepimiz ölecek kadar rahat ve huzurluyuz.
Ölüyoruz ve biz huzurluyuz.
Huzurluyuz.
Huzursuz muyuz?

Tüm param 120 ytl ve 10 dolar. Hepsini senin için saklamıştım. Giderken bir sigara bırak, lütfen.

Haziran 05, 2007

Hayata dair o veya bu şekillerde her evrede bazı kararlar almışızdır. Bunların çoğu biraz da hayallerimizin gölgesinde kalıp uygulanmamıştır. Olsun, devam etmek lazım.

Şu sıralar en çok hayalini kurduğum şey bir an önce staj yapmaya başlamak. Yo hayır, ev/araba/para/sevgili/çocuk vb. değil gayet basit bir şey istediğim. Bunu neden istiyorum diye kendime sorduğumda aldığım cevap idiot musun dercesine bağırıyor: "Dostum sen bu mesleğin okulunu okuyorsun?"
Ama hemen kafalarımızı pratiğe çevirip bir de görüyoruz ki gazetelerin yarıdan fazlası Aydın Doğan'a ait lise tarafından tutulmuş geriye kalanlarıysa kapanmakla kapanmamak arasında gidip geliyor gözleri stajyer görmüyor. Eline bir gazete alıyorsun içi gazetecilikle uzaktan yakından alakası olmayan, tecrübesi bulunmayan, Türkçe'yi neredeyse blogunun ağzıyla konuşup yazan ve belki de sizin ya da sizin çizginizde olup bekleyenlerin çok daha iyi yapabileceği işi, yazmayı, sizin yerinize o yapıyor. Böyle durumlarla karşılaştığınızda tıpkı berbat geçen finalinizden çıktığınızda söylediğiniz gibi sinirlenip "bırakıyorum her şeyi" diyebiliyorsunuz, tabii ki öyle yapmıyorsunuz.
Ortamda yeterince zembille inmiş blog yazarından/kitap yazarından/söz yazarından/bekliyorum çok yakında bizim sokaktaki bakkaldan bozma köşe yazarı ve kendine gazeteci etiketini yapıştırmış kişi varken meydanı boş bırakmak olmaz.
En eğlencelik kısmı da ilk yazılarında yer alan "ay gastecilik -sen şimdi şuraya otur hepsi geçecek- benim çocukluk hayalimdi X amcam sağolsun -ayırsana şu kelimeyi be!- beni bu köşeye oturttu bi daha da kalkma dilediğin kadar saçmala dedi" cümleleri. Kah saç yolarak kah gülmekten ağlayarak okuyoruz köşelerinizi. Bunu da "a aa amma kıskanmış beni, neyse şekerim nazar değmesin bi tarafımızı kaşıyalım şuradan bi Tdk sözlüğü alalım da havamızı bulalım"cı arkadaşlara tüm saygı ve sevgilerimle yolluyorum.
Kusura bakmayın köşelerinizden ve gökten indiğiniz zembillerden nefret ediyorum. Ha bizde yok mu? Cep telefonumuz zembille dolu ama siz, "mankense mankenlik yapsın şarkı söylemesinci" arkadaşlar, bugün tükürdüğünüzü yalarken gazeteci olmak için çabalamak yerine başka yollara başvurmaya ne gerek var? Çetrefilli yolda ilerlemek daha eğlenceli, ileride ayağını kaydıracağımız her siz, bugünlerin "bonus"u olarak bizlere geri döneceksiniz.
Çok öptüm.

Haziran 04, 2007

Okula giderken dinleyeceğim hiçbir şarkının beni ayıltamayacağını bildiğim için ruhumu yatağımda bırakacağım. Şüphesiz ki dersler kalınmak için alınır. Amin.

Ortalıkta insanlar var ve tüm dünyayı isteklerimizin yönlendirdiğini falan söylüyorlar. Asla "hayır, olmaz" ve benzeri gibi olumsuz kelimeler kullanmıyorlar.
Sorarım sana ey bilir kişi; bir kadın, kafasında evine gitme ve mutlu mutlu televizyon izleme isteği ve bir erkek, kafasında yoldan geçmekte olan bir kadını taciz etme isteğindeyken karşılaşırlarsa, adam mı kadını taciz edecek yoksa kadın mı adamı televizyon izlemesine eşlik etmesi için evine götürecek zira olumsuz şeyler söylemeyecek ya adama... Şey diyebilir mi mesela "lütfen bunu erteleyelim, belki daha sonra" ? Bir diğer iddiası da geçtiğimiz haftalarda yaşanan ve onlarca çocuğun ölümüne yol açan trafik kazasını da aslında çocukların ve ailelerinin çağırdığı. Bu şekilde arka arkaya sıralanmış anlamsız cümleler silsilesi.
Evet teyzeciğim biri sana söylemeyi unutmuş ama senin annen bir melekti.
Saygı duyamıyorum ve üzgün de değilim.

Düşünce gücü, evren "gerçekten" istediğini almana yardımcı oluyor tamam ama, bu kadarına da pes demek istiyorum.
Tüm dünya bu şekilde mutlu olacaksa ben mutsuz olmaya çoktan hazırım.

Haziran 03, 2007

Kendimi neden bu kadar sıktığımı ve beynimi neden bu kadar zorladığımı -gelecek günleri düşünerek- anlayamıyorum.
Kişinin kendi kendine yapabileceği en büyük kötülüklerden biri bu mu? Tüm muallaktakileri gerçeklerle yer değiştirme çabası ve olacakların bilinen ve bilinmeyenlerle yapılan takası.
Yetiştiğim son metrodan inip eve doğru yürürken -hatta neredeyse koşarken- kafamda yol boyu ne olacağımı tasarladım durdum. Sanırım ayarlamadığım işlerin zamanı yaklaştıkça ben ne yapacağını bilmez ve sürekli tırnak/dudak yer bir hal alıyorum. Oysa ki sorun gayet basit: STAJ!
Kendime ait hissetmediğim bir kelimeyi evirip çevirip ve sanki İstanbul'daymış gibi çantama hırsla sarılıp eve koşar adım gelmemin neye ve kime faydası var ki? Kapı açılacak ve babam elinde tuttuğu mektupla bana staj için falanca gazetenin filanca servisinden çağırıldığımı haykırıp boynuma atlayacak. NAH! Tabii ki öyle olmayacak.

Olacakları belirleyen kuvvet ya da merkez ben olmadıkça -yo, hayır Tanrısallaşmakla bir alakası yok bahsettiğim konunun- uyuduğum uykuların hiçbirinde huzur bulamayacağım.
Huzursuz bir halde, yatağımda uyumaya çalışıp ve pazartesi günü gireceğim -henüz hiç çalışmadığım- 2, yazıyla iki, finalimi düşünüp kendimi daha çok harap edeceğim. Müzik kanallarından birinde tam da bu anda elinde tutuğu şeyin fotoğraf makinesi değil bir dürbün olduğunu sanan, "çok param var ve kendimi o kadar çok tekrarlıyorum ki, ama olsun ya ben çok mu cool'um ne" şarkıcısı yine aynı şarkıyı farklı bir melodi eşliğinde söyleyecek. Adını anmama gerek yok çünkü onu girdiği duşun altında, slow motion çekimde omzuna, dövmesine, damlayan su damlaları yüzünden bir daha asla unutamayacağız.
Ve ölen, öldürdüğümüz, ölmesine göz yumduğumuz tüm "buradan" insanları ölmeleri şerefine onurlandırdığımızı ve onları asla unutmayacağımızı sanarak ve ispatlamak istercesine saçma sapan kültür merkezlerine isimlerini verip duracağız.

~

Çöp bidonunun yanındaki tahta valize girip ölümü beklemek istedim.