Nisan 26, 2007

Yapamam ki

Pratiği olmayan bilgiyi daha fazla kafamda taşımak istemiyorum. Yeteri kadar hamallık yaptım, gereksizlerin tümünü çıkarttığınız yerlere geri sokmak istiyorum.

Hatta Cemal Süreya ne güzel demiş; "biri akasya, biri gül, biri zakkum" derken.

'7' beni çemberinin içine aldı, gün geçtikçe daraldı. Yaptığımız her şey kelime oyunu. Kelimeleri alıp birbirine ekleme/çıkartma, hop ben seni yendim/vay ben seni geçtimden öte değil. Güzel ama güzel.

Son deneme; bir, iki, üç.

"...ama anlamazlar ki"

Nisan 12, 2007

Kafamı "dan" efektiyle görmediğim cama çarpıyorum. Kafam kanamıyor. Camı görseydim kanardı çünkü ben isteye isteye kafamı cama vurursam bu demektir ki intihar ediyorum. Neden intihar edeyim ki, bilmiyorum.
Ayakkabı bağcıklarım hiçbir zaman eşit olmuyor ve ben her sabah bu durumu toplumla özdeşleştirip kendi kendimi kahraman ilan ediyorum. Bağlamak için eğildiğimde bir taraf hep daha kısa kalıyor ve bu durumdan nefret ediyorum, toplumdan da.
Yazmak yerine kusmak var, yazdıklarına -yazdığını sandıklarına- gelen ilgiye muhtaç yaşamak var, arada sırada yazmak diğer yazanları da gözlemleyerek onlara bazen gülmek bazen hak vermek var.
Bir memur maaşını bilumum yerine süreceği çok amaçlı olduğu kadar bi'şeye yaramayan kreme ödemek de var, Mc Donald's ve benzerlerinde yemek yerken yanına yaklaşan selpaksatmakzorundabırakılançocuğa "öteki" muamelesi yapmak da. Sen kendini farklı kıldığın müddetçe o öteki olmaya devam edecek. Selpak satıyorsa selpak sat, fotoğraf çekiyorsan fotoğraf çektir. Her şey ne kadar zor.
Escape, escape, escape.
Seviştik diye kokunu üzerimde yaşatmak zorunda değilim.
En sevdiğim dizi Çemberimde Gül Oya, merhaba ben Esc ilkokul 7. sınıfa gidiyorum. Büyüyünce piyano olmak istiyorum çünkü deprem anında taşınması çok zor.
Artık, beni ben bile anlayamıyorum. Namazı kılınmış duası okunmuş da mezarı kapatılmayan ölü gibiyim, hala neyi bekliyoruz?


f klavye ile turkce harfler kullanmadan da yazabilirim cunku ben turk degilim ahahahah, hohohoh merhaba noel baba, beni cok uzaklara gotur. Boyle dunya daha bohem ve ben; daha ben, daha ben, daha...
Ben!!!

Nisan 08, 2007

Haber Bülteni

Elalem festivallerde film film gezerken ben buralarda birilerinin gözüne bi'şeyler sokabilmek için hazırladığımız sergilere fotoğraf yetiştirmeye çalışıyorum.
Yetmiyormuş gibi vizelere girip çıkıyorum ve Tanrım bunu sen de biliyorsun ben daha önce hiç bu kadar meşgul olmadım.
En yakışıklı ve bahara uygun halimle evimde oturmuş şu an -İstanbul- Nevizade'de olup bir şeyler içiyor olmanın hayalini kuruyorum. Geçen yıl yaklaşık 1 ay sonra İstanbul'a ayak basmış ve bastığım ayağımı yerden 2 ay kaldırmamıştım. Bu yıl Haziran 15'e dek yani beyin kavuran İzmir sıcaklarını tenimin en altında hissedene dek buradayım, malum finaller.
Yine de Ferzan Özpetek'in bu filmini de sinema gibi mükemmel bir icat yerine bilgisayar / televizyon başında izlersem kendimi intihar edeceğim.
Biri beni klonlasın ya da zamanı durdursun, nasıl geçtiğini anlamıyorum zira saat kullanmıyorum.
Yeşil diye bir renk olmasaydı hayatı siyah beyaz yaşardım ve yaşardık. Hatırlat uyandığımızda sana Günaydın Sevgilim'i söyleyeyim.
Nokta

Nisan 05, 2007

Ayçiçeği

Yokuş aşağı düşüyor o kız, kimse engellemeyecek mi?
Ben de mi izleyeceğim düşmesini? Engel olamıyorsam ama engel olamadığım bu duruma aylardan beri de üzülüyorsam ve gerçekten hiçbir şey yapamıyorsam suç kimin?
Yokuştan düşen kız masum ve öteki de masum sanırım, ben zaten beyazım, ortadaki suçu üstlenecek olan kim?
Böyle şeyler hep ortada kalıyorlar çünkü kimse üstlenmiyor. En çok kim üzüldü bunu tartışsak bir şey değişir mi, sanmam.
O zaman bir odaya tıkın kızı, duvarları beyaz olsun ve üzerinde tek bir nokta, yeşil tek bir nokta. Sabahtan akşama kadar Escape, Escape, Escape.

Hafızanın silinmesi mümkün olsaydı eğer hakkımı yokuştan düşen kıza verirdim, istediği yokuşun sonuna varmaktı, tepetaklak olup ayağa kalkamamak değil.
Keşke yardım edebilsem.

Eskiden buralar hep günlük güneşlik ve acayip eğlencelikti.

Nisan 01, 2007

05:32

Dünyanın en güzel şarkısını dinlemek istememden daha doğal başka bir şey söyleyebilir misiniz bana? Bilmiyorum ki sizin de daha önceleri benimkilere benzer hayalleriniz olmuş mudur? Mesela siz de tüm sevdiklerinizi -ki onlar birbirlerini zaman zaman sevmeseler de- bir odada yaşatıp özledikçe o odaya girmeyi düşünmüş müsünüzdür? Onlara saksı çiçekleri gibi bakmayı, gerekli olan tüm ihtiyaçlarını karşılamayı ve bunları sadece ihtiyacınız olan sevgiyi tam vaktinde ve dozunda alabilmek için yapmayı kabul etmeniz gibi. Tüm bunlar neden kaynaklanıyor olabilir? Çok mu korkağım ya da çok mu cesursunuz?
İki nokta varsa neden her zaman iki ucuna eşit miktarlarda bölünmek ve gökten üzerime ölerek yağmak zorundasınız? Şemsiyem yok, asla kullanmam, sağ veya sol koluma saat takmam.
Bu dünyanın en gereksiz insanı kim sizce? Ben bazen bütün bir günümü bunu düşünmeye ayırıyorum. Zannettiğiniz ya da zannedebileceğiniz gibi büyük insanlar değil derdim, benim bahsettiklerim daha küçük. Mesela sürekli müşterilerini kazıklayan köşedeki bakkal mı ya da intikam üzerine intikam planları kuran ve hayatı "counter strike" şeklinde yaşayan arkadaşlarım mı?
O kadar çok insan tanıyorum ve her yeni kişiyle kendimden o kadar çok uzaklaşıyorum ki. Galiba tek yapmak istediğim odamı toplamak ve yarın gireceğim 2 -yazıyla iki- vizeden yüksek notlar almak.
Bu kadar mıyım ve bu kadar mıyız yani? Kimi önemsiyorum, kim tarafından önemseniyorum? Kim kahve hazırlarken, yemek yerken veya gün içerisinde başka şeyler yapıyorken beni hatırlıyor?
Öyleyse ben neden unutamıyorum birçok şeyi ve neden bu ruh halinde hissediyorum kendimi? Tüm sorular boşluğa fırlatılır uygun olanları zaman zaman cevaplanır.
Mor'lar kafamın içinde susmadan "öyle azaldık ve yıprandık ki" diyorlar, biliyor muydunuz ben çok cahilim.
Herkes evinde ve duruyoruz artık, canına tak ediyor ve susuyoruz artık.
Ve hayat.