Geceden planımız Ortaköy'de kahvaltıydı. Gerçekleştirdik. Önce Kadıköy'e ardından vapurla Beşiktaş'a gittik. Vapurda çok üşüdük ama bol bol Kız Kulesi'ni izledik. Sonra ağaçlı yoldan yürüyerek Ortaköy'e vardık. Cebimizde kalan parayı gözden geçirip kumpir yemeye karar verdik. Ertesi gün daha iyisini yiyeceğimizden henüz bihaberdik. Sonra fotoğraflar çekildik, hayatımda ilk defa güvercinlere yem attım. "Kuş gribi olacak mıyım Tanrım?" diye sormadım. Allah bana hep çok dinsel gelir bu yüzden Tanrı derim. Tanrı derken de "ahaha gavur özentisi" denmesinden korkarım. Güne geri dönecek olursak; hava çok kasvetliydi. Zaten İstanbul sadece biz giderken güneş güneş gülümsedi. Eğer bulut olsaydım, en az orada yağan yağmur kadar yağar, gözyaşlarımı akıtırdım. Ağlamaya gelmediğimizi hep hatırladık, hatırlattık. Fakat sanırım havadan, ağzımızı hep kıvırdık. Daha sonra seboistnet buluşmasına gittik. Yeni insanlarla tanıştık, yenileri sevmem. Ben çok sıkıldım. Zaten canımı sıkan, beni renkten renge sokan daha birkaç ayrıntı vardı ama onları anlatmak istemiyorum. Sizin de anlayacağınız gibi üçüncü gün pek güzel değildi. O günün belki de en güzel olayı bowlingti. Hayatımda ilk defa bowling oynadım. Beterboy 1., 029 2., Leon 3., ben 4., Senem 5. ve Tutku oyundaki mal yani sonuncu oldu. Akşamına da Nevizade'ye gidip maç izledik. Kısa süreli sinir krizleri geçirdik. Geceyi Senem'lerde geçirdik. Sabahın 5'ine kadar Vega konuşabileceğimizi bilsem onunla çok daha önce tanışırdım. Üçüncü gün biraz da O'na dairdi -eski okurlarım, hatırlamalısınız O'nu-. Belki canımı bu sıktı, anlatacak fazla şey kalmadı. Biz sustuk geriye kalan herkes, her şey konuştu. O gün belki de son gündü. Belki de sondu...
***
Üçüncü günün özeti için buraya tıklayın. Dinleyin, anlayın. Ben çok güçlü olduğumu ya da çok iyi bir yalancı olduğumu bilmiyordum. İstanbul öğretti. Yalanlarımız güzel, inanması zevkliydi..
edit: 029 ikinci olmuş ama gönüllerimizin ikincisi Leon. Bir de buraya yazmayacaktım ama Akdeniz'de neşe kaynağımız biri vardı; teşekkürler.