***
Bir kere de her şey dümdüz gitsin. Yalvarmak yakarmak istemiyorum artık. Ne var yani?! Yok iyi bir şey, yok. Olmuyor. Gereksiz bunalımlardan kaçınalım. Deprem çantamızı hazırlayalım. Geri dönüyor sanırım deprem furyası önlemimizi alalım. Ey okuyan insanlar bu gece bir tuğlayla gözlerimi yumar ve bir daha açamazsam bilin ki son 2 gün de pek güzeldi.
Nisan 13, 2006
İkinci Gün
Kahramanlarımız yani biz; Tutku ve ben. 8 Nisan sabahı erkenden kalktık, evi topladık ve Pendik'ten ayrıldık. Fakat gideceğimiz yolun ne kadar uzun olduğunu unutmuş gibiydik. Şöyle açıklayayım; evden çıkmış otobüs bekliyorduk ve mtlda hanım bize 2,5 saat sonraya randevu veriyordu. Burası İstanbul, burası büyük şehirdi. Biz anladık. Bindiğimiz otobüste kah uyuduk, kah gülüp fotoğraf çektik, kah saçlarımızı çektik. Kadıköy'de indiğimizde gördüğümüz manzara enfesti. Ah bir de yağmur yağmasa paçalarımız ıslanmasaydı. Sırayla poz kesip kareler aldıktan sonra 2'şer -evet evet yazıyla ikişer rakamla 2'şer- tane bilet atarak Taksim'e ulaştık. Mtlda koordinatları doğru almış ve zamanı çok iyi hesaplamıştı. İstanbulluların "simit" tabir ettiği şeyden yemedik, önlemimizi aldık. Daha sonra hadi bi Cihangir yapalım dedik. Blogunu takip ettiğiniz bu insan bilir misiniz ki hiç çocuk olmamış? Bilir misiniz ki İzmir'de hiç kaydıraktan kaymamış? Ayakkabıların sırılsıklam lastik tabanlarıyla sırılsıklam demir birleşince ortaya "dikkat kaygan zemin"vari bir tablo çıkıyor. Evet, düştüm. O anı kare kare görmek isteyenler lütfen buraya tıklayın. Daha sonra Taksim'e geri dönüş, Uçan Ev'e oturuş falan. Buraları detay olarak geçiyorum çünkü mtlda'yı ilgilendiriyor. Vay efendim kızın biri bön bön bak sonra "sen mtlda mısıaan" de. Bunlar hoş şeyler değil. Bir daha ben varken özellikle olmasın, istemiyorum. E kahramanlarımız bu kadarla gazı keser mi? Damn düşmüş akıllanır mı? Asla! Daha çıkılacak bir Galata Kulesi var. Gittik efendim, oraya da gittik. Hatta giderken Muammer Yanmaz'ın "Türk Sinemasında Kadın Oyuncular" konulu fotoğraf sergisine de uğradık; Şerif Sezer ve Ayşegül Aldinç'i gördük. Galata'ya çıktık dört dönüp fotoğraflar çektik. Sonra üşüdük indik. Her şey gayet güzel gidiyor sanıyorduk ki bir baktık Ttkumuzun telefonu yok... Girilen çıkılan pasajlardan sonra anladık ki telefon çalınmış. İşte o andan sonra yüzümüz hiç gülmedi -boğaz turu hariç- Adam bir de telefonu açıp dalga geçti ya neyse. Bu kötü detayları atlıyor gece kaldığımız evden birkaç manzarayla bitiriyorum ikinci günü: ilk adımda bastığımız köpek çişi ve Mişa yani psikopat kedi olmasa her şey daha iyi olabilirdi. Benim için uykusuz bir geceydi. Ama İstanbul'du her şeye değerdi...