Haziran 09, 2005
Günaydın
Mutfaktan gelen "gröer" sesiyle uyandım.Küçük adımlarla mutfağa gittim.Usulca kapıyı açtım -küçükken de hep böyle yapardım- Burnuma limonlu kekin dayanılmaz kokusu geldi,annem arkasını dönüp beni görmeden acelece "N'apıyorsun,bu ses ne?" diye bağırdım.Başka biri olsaydı yanımızda,çıkan sesi bastırabilmek için bağırdığımı sanabilirdi ama annem gerçeği biliyordu.Mutfağın ortasındaydık ve gerçeği bilen 2 kişiydik;korkutan ve korkan."Kek istiyorum ben,limonata da var mı?","Yok sana kek dayına gidecek o." dedi.Biliyordum naz yaptığını,mutfağımızın ortasında iki aşık gibi nazlanıyorduk.Sonunda benden kurtulabilmek için "2 dilim veririm,fazlası yok." dedi.Ben o sırada çoktan bilgisayarı açan düğmeye basmış ekranımın aydınlanmasını bekliyordum."Tamaam." diye haykırdım odadan.Daha yüzümü bile yıkamamıştım,evet.İçimde bastıramadığım bir okuma duygusu vardı.Önüme İlyada ve Odysseia'yı koysalar,bitirene kadar kıpırdaman okuyabilirim gibi geliyordu.O sırada mtlda imdadıma yetişti,gözüme bir değişiklik çarptı."Tarihçe" diye bir şey duruyordu orada.Ne olduğunu bilmiyormuş gibi yaptım,kendi kendime;"bugün ruhumu, saçı ahenkle dans ettiren şampuanlarla yıkamış gibiyim.Bir cıvıltı,bir hareket..." dedim.Ağustos 2004'le başladım ve farkında olmadan 20 Şubat 2005'e kadar geldim.Birkaç yazıyı atlayarak okudum,itiraf ediyorum.İçimdeki okuma isteğini doyurabilmiştim.En azından ben yüzümü yıkar gelirim diyordum,o acıkana kadar.O sırada İsmail Hacıoğlu'nun şu fotoğrafı dikkatimi çekti.Sanki ben bu görünümü bir yerden hatırlıyorum ama içindeki kişi aynı değildi gibi geldi.Mercimek,Tayyip Erdoğan,Aliye,üst dudak tembelliği ve daha bir çok şey hatırladıktan sonra hazineyi buldum;Nejat İşler.Bugün bu meseleyi de aydınlığa kavuşturdum ya "ölsem de gam yemem" diyebiliyorum rahatlıkla.Yüzümü yıkamalıyım artık.