Kasım 30, 2011

En garip tarafı bazen tüm bunlar nasıl oluyor anlamıyorum. Çamaşır makinesinde sürekli sürekli sürekli dönmek gibi. Bir yukarı çıkıp bir aşağı inmek gibi. Kimse dur'a basmıyor ki.
Sonra ellerimden, ayaklarımdan, saçlarımdan, bacaklarımdan, kollarımdan -daha sayardım ama sıkıcı olurdu- yere çekiyorlar beni. Gün içinde en alakasız yerde, en alakasız saatte durakalıyorum. İnsan durakalır mı yahu diye düşünüyorum sonraları. Öylece donup duruyorum. Moleküllerime ayrılıyorum, görüyor musunuz? Parçalarım saçılıyor etrafınıza, tutuyor musunuz? Ölüp ölüp diriliyorum umursuyor musunuz? Yahu siz cidden yaşıyor musunuz? Kendinizle yaşayabiliyor musunuz?

Sonra tabii klasik bir araya toplanma hikayeleri, "zaman her şeyin ilacı" cümlesini farklı dillerde binbir kez dinleme halleri, alkolle yıkanıp sigarayla kurulanma saatleri. Bir damla gözyaşı yok be. O olsa bu kadar zor olmazdı belki.

İnsanlar yeşil çayı icat etmiş halbuki. Demliyorsun, içiyorsun. Bir yıkıyor ki seni, bir yıkıyor ki içini... Bana mısın diyen hatıraya ve zifte ve nemruta ve kötüye ve pisliğe ve gereksize ve musibete ve leşe ve leşçilere öylesine iyi geliyor ki. Meleğe çeviriyor her şeyi.
Daha önce söyledim mi bilmiyorum ama, biliyor musun en çirkini benim güzellerin...