eskiden çok güzel pastalar yapardım. girip girebileceğiniz en karanlık odalarda en sevdiğim şarkıları dinleyerek çektiğim filmleri yıkar en beğendiğim fotoğrafları basardım. eskiden çok güzel mektuplar yazardım. tek başıma yürüyüşler yapıp arada sırada sadece gelip geçenleri izlemek için oturur defterime birkaç cümle yazardım. eskiden çok güzel hayaller kurardım. aklıma ne zaman esse, içimden ne zaman gelse eşyalarımı toplayıp yanlarına gidebileceğim insanlar olduğunu bilir ve böyle anlarda asla yerimde durmazdım. eskiden çok güzel duvarlar kurardım. saatlerce yatağımdan çıkmaz arka arkaya filmler izler ya da kütüphaneye gidip koca koca raflara dizilmiş irili ufaklı kitaplar arasında kaybolurdum ve bundan hiç yorulmazdım. eskiden minik kavanozlarda biriktirdiğim yağmur sularıyla saçlarımı yıkardım. boğulacağımı hissettiğim her an halıya yatıp tavanı izlerdim ve düşüncelerimin tümünü sıraya koymaya çalışıp nefes alırdım. eskiden çok güzel geçmiş günleri düşünürdüm ve kendimden aslında hiç bıkmazdım. yaşadığım her yerde kendimden bir şeyler bırakırdım.
eskiden kendimi hep güvende hisseder yapmadıkları şeyler yüzünden insanları suçlamazdım. benim dışımda her şey değişse de ben hep aynı kalırdım.
günlerdir tüm bu rüzgarın ortasında oturmuş günlerin geçmesini, tortunun dibe çökmesini bekliyorum ve yaşıyorum.
ve yaşlanıyorum.
kuruyup kuruyup ıslanıyorum.
ve hiç durmadan teşekkür ediyorum.
şimdi eskiden yaptığım gibi gözlerimi kapıyorum ve ne zaman açacağımı bilmiyorum, açıkçası merak da etmiyorum.