Mart 22, 2008

Seni, ilk kez cuma sabahı yağmurda buğulanmış camdan dışarı bakarken gördüm. Pembe converselerinle yağmura ve yerdeki su birikintilerine aldırmadan karşıdan karşıya geçiyordun. Ayakkabılarınla dikkatimi çeksen de camdaki su damlacıkları yüzünü görmemi engelliyordu. Siluet gibiydi bütünün. Sıkıcı derslerle boğuşup fakülteden çıktığımda hala az da olsa yağmur yağıyordu. Yürüdüm çünkü otobüse binmedim. Köşeyi döndüm, biraz daha devam ettim.
Seni ikinci kez gördüğümde Brian'ın sesine eşlik eden David'in şarkıyı nasıl da güzelleştirdiğini düşünüyordum ve elimde olmadan şarkıyı biter bitmez başa alıyordum. Beni ilk gördüğünde okuldan çıkmış, kulaklıklarımla müzik dinleyerek yürüyordum. Adımlarım sana doğru gelirken seninkiler tam karşı istikametinde devam ediyordu. Kocaman bir ters L harfi gibiydi ayak izlerimiz. Ne kadar yürüsek de bir türlü kesişemediğimiz.
Biraz önce üzerinden geçtiğin çimenlere basarak okuldan çıktım. Kafamdaki binlerce düşünceyi her zamanki gibi yanıma aldım. Metronun merdivenlerinden inerken önümdeki pembe ayakkabılara takıldım.
Seni üçüncü kez gördüğümde nasıl olduğunu anlamasam da önümde yürüyordun. Vagonları birer birer geçerken gözlerinle oturabileceğin bir yer arıyordun. Ayakkabının sert kısmı bileklerinin arkasına vuruyordu. Teninde oluşan pembelik ayağındakilerle uyum yaratıyordu. Acıyan yere parmaklarımla dokunmayı isterken bir vagona bindin aniden, tabii ki hemen ardından ben...
Yüzün kapıya dönüktü, yüzüm karşıdaki insanlara dönüktü. İlk göz göze geldiğimizde kulaklığımdaki sesler "without you i'm nothing at all" diyordu. Sen gözlerini camın ardına çevirirken ben an'ın romantizmine kapılmıştım. Yolculuk boyunca tam 4 göre birbirine değdi gözlerimiz ta ki 3. koltukta oturan Y gözlerimizin kesişmesini fark edene kadar.
Seni gördüm, dedi Y, gözleriyle, gözlerime bakarak. X ve seni, gördüm.
Başımı önüme eğdim, gözlerini üzerimde gezdiriyor olmanın verdiği hisle dudaklarıma yarım yamalak bir gülümseme yerleştirdim.
5. kez gözlerine baktığımda ve gözlerime baktığında benden tam 2 durak önce inmek üzereydin.
Tüm kahverengiliğinle hoşça kal, dedin ve ben pembe ayakkabılarından nefret ederek içimden you never see the lonely me at all, dedim.