Şubat 02, 2008

Parmaklarım yok benim.
9 ya da 10 yaşında kaybettiğim bir babaoğulsavaşında bedeli parmaklarımla ödedim. Kesilirken hiç kan akmadı. Zaten canım da hiç yanmadı.
Gözlerim yok benim.
Yine çocuk olduğum bir yaşta erkek kardeşimin kırdığı oyuncaklara ağladım. Susmam için gözlerimi istedi. Tereddüt etmedim. Yuvaları boş kalan göz çanaklarımı aynada hiç görmedim. Zaten bir daha hiç ağlamadım.
Saçlarım yok benim.
Çocuk olmak yerine kardan adam olmak istediğim bir günde kaybettim onları. Gözsüz suratımdan ayrılırken her biri tel tel ben hiç ağlayamadım. Parmaksız ellerimle anneme karşı koyamadım. Kafam hiç kanamadı, gözümden hiç yaş akmadı, parmaklarıkesilmişellerim hiç sızlamadı. Zaten bir daha hiç berbere gitmedim.
Ben'liğim yok benim. Bugüne kadar hep başkalarından aldıklarımla kendimi oluşturdum. Karşılığında ben'den başka verecek hiçbir şeyim yoktu. Aldım, verdim, hesabı kendimle ödedim. Kimse aldırış etmedi. Zaten bir daha hiç kimseyle konuşmadım.
Edebiyat dünyasını sarsacak kelimeleri yan yana getirip mükemmel romanlar yazabilirdim. Yazmadım. Yokuştan düşen kızı göremedim. Yokuştan düşen kıza dokunamadım. Yokuştan düşen kıza saç tellerimden hatıralar bırakamadım. Yokuştan düşen kıza verecek hiçbir şeyim yoktu. Oysa tüm terk edilmiş sevgililerime bedenimden birer parça ayırmıştım.
Göremediğim, dokunamadığım, yıkayamadığım bir dünyada bedensiz kaldım. O kadar çok istediler ki benden, çağrılarını yanıtsız bırakamadım.
Parçalara ayrıldım, azaldım, yalnız kaldım.
Yokuştan düşen kızın beni anlamasını bir türlü sağlayamadım.
Tamamı gerçek ya da tamamı sahte hikayeler tasarladım. Boş bırakılmış satırları kafamdakilerin cümleleriyle doldurmaya çalıştım. Bazılarının çığlıklarına katlanamazken, bazılarını hiç duyamadım. Hiçkimseye canımı nasıl yaktıklarını anlatmadım. Zaten kimseyi varlıklarına inandıramadım.