Ocak 27, 2011

Hayatımda bazı insanlar var ki onları gördüğümde her şeyi yapabilirmişim gibi hissediyorum. Öyle suratlar, öyle ruhlar ki kendimi tam hissettiriyorlar. Kendimi özel hissettiriyorlar. Kendimi güçlü hissettiriyorlar. Öyle çok güven veriyorlar ki dünyayı değiştirebilirim gibi hissediyorum. Dünyamı değiştirebilirim gibi hissediyorum. Ayakta kalıp sonsuza dek savaşabilirim gibi hissediyorum. Kurduğumuz bütün hayalleri gerçekleştirebilirim gibi hissediyorum.
Sonra bu insanların hepsini ardımda bırakıyorum.
Benden yine de çok güçlü olmamı bekliyorlar.
Benden dünyayı değiştirmemi beklemiyorlar belki ama dünyamı değiştirmemi istiyorlar.
Benden ayakta kalıp sonsuza dek olmasa bile belli bir ana kadar savaşmamı istiyorlar.
Karşılığında bana hiçbir şey vermiyorlar.
İçimde bir şeyler solarken diğer yandan bir şeyler büyüyor.
Bir yanım vazgeçerken diğer yanım gittikçe hırslanıyor.
Bir ayağım giderken diğeri kalıyor.
Sonra hissediyorum ki ruhum değişiyor, beynim değişiyor, kalbim değişiyor.
Bu küçük bedene iki ayrı insan gelip yerleşiyor.
Bir sabah uyanıyorum biri beni yataktan iterken diğeri koynuna, daha derine çekiyor.
Geceleri biri oturup hesaplar yaparken, notlar alırken diğerinin hemen uykusu geliyor.
Birinin sesi daha neşeli, daha güvenli çıkarken diğeri yağmurda kalmış kedi yavrusu gibi adeta miyavlıyor.
İkisi de benim bunların. İkisi de ben'im.
İnsanlar beni sevip sevmediğine karar vermeye çalışırken ben içimde bir şeyleri bastırmakla uğraşıyorum sürekli.
İnsanlar suratıma gülüp sonra varlığımı unuturken ben hatırlatmaya çalışıyorum kendime kendimi.
Ve her sabah anlaştırmaya çalışıyorum ikisini. Bir barışsalar ne böyle yüksekten uçacağım ne de sular altında kalacağım.
Anneme bile yabancılaştığım günler geçiriyorum, kimseden beni anlamasını ya da anlamaya çalışmasını beklemiyorum. Yine de biri benimle ikinci kahvesini içtiği için mutlu olabiliyorsam ben hala, tamamını kaybetmemişim demektir.
Ve söylediğim yalanların tamamı bana söylenenlerin tamamıyla eşittir.