Ocak 31, 2011

ben eskiden çocuktum.
şimdi gururluyum.

Ocak 30, 2011


Bu sabah sevgilim beni terk ettiği için yanıma bir şarkı ve bir Bueno alıp Londra'ya gitmek zorunda kaldım. Kendimi mutsuz hissettiğim zamanlarda hep yaptığım gibi onca yolu gidip kaldırımları ıslak o şehire vardım.
Yol boyunca aynı şarkıyı dinledim. Telefon kulübelerine girip cebimdeki bozuk paraları harcadım. Hiç tanımadığım insanları arayıp onlarla Almanca konuşmaya çalıştım.
Ben beceremedim ama onlar da beceremediler aslında.
Sonra turist otobüsüne binip dolaştım uzun uzun. Kullan-at makinemle fotoğraflar çekip makarayı bitirdiğimde makineyle beraber attım.
Hayatın bu kadar düz ve mantıklı olduğuna inanabilseydim eğer.
Sizden biri olurdum.
Olmadım.
Olmayacağım.
Çünkü hayat bu kadar basit değil. Hayat bu kadar "olasılıklar silsilesi" değil.
Pembeler var içinde.
Maviler var gökyüzünde.
Yeşilin en güzel tonları her zaman benim içimde.
Güneşten turuncuyu alıp, kumsaldan sarıyı...
Kalbimdeki sevgiden kırmızıyı...
Boyayamayacaksak en güzel dünyayı,
başkasına bırakalım.
Umutlarımızı bir şişeye koyup denize fırlatalım. Biz bilemedik, belki balıklar bilir diyelim.
Unutalım.
Londra'ya gidelim.
Çikolata yiyelim.

Ocak 29, 2011

içimden şehirler geçiyor'a alternatif üstümden katırlar geçiyor.

Ocak 27, 2011

Hayatımda bazı insanlar var ki onları gördüğümde her şeyi yapabilirmişim gibi hissediyorum. Öyle suratlar, öyle ruhlar ki kendimi tam hissettiriyorlar. Kendimi özel hissettiriyorlar. Kendimi güçlü hissettiriyorlar. Öyle çok güven veriyorlar ki dünyayı değiştirebilirim gibi hissediyorum. Dünyamı değiştirebilirim gibi hissediyorum. Ayakta kalıp sonsuza dek savaşabilirim gibi hissediyorum. Kurduğumuz bütün hayalleri gerçekleştirebilirim gibi hissediyorum.
Sonra bu insanların hepsini ardımda bırakıyorum.
Benden yine de çok güçlü olmamı bekliyorlar.
Benden dünyayı değiştirmemi beklemiyorlar belki ama dünyamı değiştirmemi istiyorlar.
Benden ayakta kalıp sonsuza dek olmasa bile belli bir ana kadar savaşmamı istiyorlar.
Karşılığında bana hiçbir şey vermiyorlar.
İçimde bir şeyler solarken diğer yandan bir şeyler büyüyor.
Bir yanım vazgeçerken diğer yanım gittikçe hırslanıyor.
Bir ayağım giderken diğeri kalıyor.
Sonra hissediyorum ki ruhum değişiyor, beynim değişiyor, kalbim değişiyor.
Bu küçük bedene iki ayrı insan gelip yerleşiyor.
Bir sabah uyanıyorum biri beni yataktan iterken diğeri koynuna, daha derine çekiyor.
Geceleri biri oturup hesaplar yaparken, notlar alırken diğerinin hemen uykusu geliyor.
Birinin sesi daha neşeli, daha güvenli çıkarken diğeri yağmurda kalmış kedi yavrusu gibi adeta miyavlıyor.
İkisi de benim bunların. İkisi de ben'im.
İnsanlar beni sevip sevmediğine karar vermeye çalışırken ben içimde bir şeyleri bastırmakla uğraşıyorum sürekli.
İnsanlar suratıma gülüp sonra varlığımı unuturken ben hatırlatmaya çalışıyorum kendime kendimi.
Ve her sabah anlaştırmaya çalışıyorum ikisini. Bir barışsalar ne böyle yüksekten uçacağım ne de sular altında kalacağım.
Anneme bile yabancılaştığım günler geçiriyorum, kimseden beni anlamasını ya da anlamaya çalışmasını beklemiyorum. Yine de biri benimle ikinci kahvesini içtiği için mutlu olabiliyorsam ben hala, tamamını kaybetmemişim demektir.
Ve söylediğim yalanların tamamı bana söylenenlerin tamamıyla eşittir.
şu sıralar en sevdiğim oyuncak kar küresi.

Ocak 25, 2011

Elin suya uzanırken öylece havada kalakalır işte. Hiçbir şey yapamazsın. Kıpırdayamazsın. Sadece gözlerini kapatıp hatırlarsın. O sırada şarkı çalıyordur hala, sen gülümsüyorsundur.
Bir zamanlar elindeki kulaklığı mikrofona yaklaştırıp dinletmişsindir defalarca... Senden uzakta yanındaymış gibi yaşayana. Hatırlarsın. Ben varım dediğin o anı hatırlarsın. Ayrılmam hiç istersen yanından, çağırsan gelirim çok uzaklardan dediğin zamanları da hatırlarsın. Sonra içinden akıp gider. İçin akıp gider. Buharlaşır her şey. Şarkı da ömür boyu sürecek değil ya eninde sonunda o da biter.



siz yine de incelikli davranın, benim kadar değilse de.
çünkü ben varım
ve bir zaman hatası sonrası yaktığım sigaranın dumanı daha da hafif aslında.
çünkü hayat beni yaralayamaz.
artık.
asla.
"yine de, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu
düşler marketinin,

uyanıyorum küstah sözcüklerle
ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben"

Ocak 22, 2011

böyle zamanlarda hep çooooooo...ook dua edersem olacakmış gibi hissediyorum.

Ocak 21, 2011

"Love isn't something you feel, it's something you do. If the person you're with doesn't want it, do yourself a favor and save it for someone who does.”



“I wish that just once people wouldn't act like the clichés that they are.”



“I'm just trying to prepare for the worst so when it actually happens, I don't feel so awful.”

Ocak 20, 2011

Küçük hayallerimi gerçekleştirebileceğim kadar büyük bir dünya değil burası.

Ocak 19, 2011



Bazen bazı cümleler senin için seçilip eklenir kitaplara ya da filmlere. Duyduğunda ya da okuduğunda içinden bir şeylerin kayıp gittiğini hissettiklerin mesela. Hepsi senin içindir. Sen biraz daha sessiz olup eskisinden daha fazla izle, oku, ara ve inan diyedir.
Hayatın bazen izlediğin filmdedir.
Bazen izlediğin film senindir, yalnızca senindir,
hatta o, Sen'sindir.

Ocak 17, 2011

"why did you invite him?
-i don't know..."

Ocak 16, 2011

şeytanın kulağıma üfler gibi fısıldadıklarını yapmalı mıyım yoksa yapmamalı mıyım.
bir bilsem.

Ocak 15, 2011

çok mutsuz olup en mutsuz şarkıları dinlediğim zamanlar ne kadar uzak şimdi.
"dibe mi gidiyoruz? tamam hıhım hemen hep beraber" yapmak yerine; "bir dakika bi dur bakalım, aç en mutlu şarkını. şimdi kapat bakalım ışıkları, aç masa lambalarından birini. geç şimdi ortaya salak gibi dans et" demek daha çok işe yarıyormuş ve daha iyi geliyormuş insana. denemeden bilinmiyor ya hiçbir şey hani, hepimiz için tecrübe ettim.
denedikten sonra hala başarısız olduğuna inanırsanız, lütfen mail yollayın da playlistinize bir katkım bulunsun.
bu da insanlık yararına yaptığım ve yapacağım ilk ve tek şey olsun.


bir de get outta my way.

Ocak 14, 2011

hiç konuşmadan anlatabilmek istiyorum, hiç göstermeden görünebilmek. çok zor. biliyorum. dokunmadan hissedilebilmek.
çünkü diğer türlüsü benim için de zor, anlatabilmek mesela. aldığım yaraları gösterebilmek ya da.
bu yüzden çelik gibi bir duvarım var benim, aşmaya kalksan gülümseyerek içeriği alacağım seni aslında.
sonra yine dışına iteceğim. biliyorsun. biliyorum. sonra yine girmeni isteyeceğim ama, biliyorum. biliyorsun bu sefer.
çok acıyor. çok acıyorum.
ben.
bir insan.
dünya üzerinde, nefes alan, kendi dışındaki herkesle aynı şeyleri yapan. belki biraz daha fazla içen, belki biraz daha fazla sigara içen, belki biraz daha az yiyerek beslenen. önemi yok bunların.
ben.
bir insan.
istekleri olan, hayalleri olan. ne çok zengin olmak, ne kansere çare bulmak, ne ölümsüz olmak.
hepinizin isteyeceğinden çok daha basit bir şey isteyen belki.
bu yüzden anla beni.
itme.
sadece sev.
anla.
anlamazken hiçkimse.
kal.
dayanamezken hiçkimse kederime.
sarıl.
dokunmazken hiçkimse.
ve yardım et.
ne yapıyor acaba, ne istiyor bu hayatta diye sormazken hiçkimse.

çünkü bilmiyorsun,
ve bilmiyorlar

"all my instincts have failed me for once
i must have somehow slept the whole night"


şimdi ört üstümü.
yanıma uzan
uyuyalım.
yarın yokmuş gibi
çünkü bugün aslında olmadı
ve dün zaten hiç yaşanmadı.

Ocak 03, 2011

bazen bir sarki, bazen bir ruya -yoksa kabus muydu?-
ya da bazen hicbir sey.
bazen her sey.
anlatamam. anlatirsam gercek olur. konusursam duyulur.

bazi sorularin ustunu biz orteriz, bazi sorunlarin ustunu gece.

ben iyiyim.

nothing
say
to
left
here
is
there

en sevdigim oyun; kelimeleri siraya dizme oyunu. hayat gibi.
ve ne yazik ki huizinga'ya inandigim gunler olmustu gecmisimde, biraz utaniyorum bu yuzden.

hayaletler goruyorum desem, bana bir tek sen inanirsin -ki sen de cok uzaktasin.

'agriyinca kar yagiyor'
-mus.