Şubat 21, 2007

Tat Tvam Asi

Bugün sizi otobüste gördüm. Siz bindiğinizde ben yoktum ya da ben bindiğimde siz dikkat etmediniz. Tam 2 sıra arkananıza oturdum, cam kenarına, sizin gibi. Hatırlıyorsanız önünüzde yaşlı kadınlar vardı ve konuşuyorlardı. Yaşlı kadınlar hep konuşurlar. Arka sıranızda bir bey ve onun da arkasında ben.
Bugün sizi otobüste gördüm ve uzun süre boyunca izledim. Bir gökdelen görüyordunuz otobüs yanından geçerken, orada beraber yaşamayı, o gökdelene taşınmayı düşündüm. Ben ve siz. Geriye kalan tüm katları çalışma odası yapabilirdik mesela. Bahçeye de kitaplarımızı koyardık zira o kadar çoklar ki... Gözleriniz gökdelenden ayrıldıktan sonra bir süre camda kendinize, yansımanıza baktınız. Onu da gördüm evet. Gözlerinizi camda unutup önünüze döndüğünüzde ben gözlerinize bakıyordum aslında. Sonra aceleyle hatırlayıp bıraktığınız yerden aldınız gerçi onları. Gözler unutulmaya gelmezdi, hele ki böyleleri...
Bugün sizi otobüste gördüm, bunu daha önce de söylemiştim ama siz o kadar düşünceliydiniz ki, kafanız düşüncelerden ağırlaşmıştı da sanki o yüzden içiniz geçmişti yorduğunuz bedeninizi sığdırdığınız koltukta. Siz rüyalardan rüya beğenmeye çalışıp beğenemeyerek ve bu yüzden hiç rüya göremeden uyanmadan biraz daha önceydi; oturduğum yerden kalktım. Ön sıranızda oturan kadınlar birkaç durak önce inmişti, onların bıraktığı boşluğa oturdum, bilirsiniz yaşlılar bıraktıkları boşlukları hatırlayarak dönüp almazlar, sizi izlemeye başladım. Uyurken neye benziyordunuz, aslında uyuyan kimdi bilmeye, tahmin etmeye çalıştım. Kirpiklerinizi tek tek sayarak geçmişinize dair tüm bilgileri topladığıma emin olduktan sonra omzunuza dokundum ve kulağınıza fısıldadım yavaşça. Siz çabucak uyandınız gerçi ama ben çoktan eski yerimi almıştım.
Biraz daha yola devam ettik ve aynı anda kalkıp zile bastık, farklı kapılardan indik. Adım adım arkanızdan yürüyordum ve solunuzdan esen rüzgar, kendisi denizden geliyordu, size tanıdık bir kokuyu ya da bir hatırayı anımsatıyordu. Bunların hepsini biliyordum, daha siz düşünmeden. Düşüncelerinizin fotoğrafını çekmek istedim, kadrajda sizi göremeyince vazgeçtim.

Bir mısır tarlasındaydınız bugün. Koçan yerine tanelerden oluşan kocaman bir mısır tarlası ve ben elimde bir kaşıkla sizi bekliyordum. Elimdeki kaşık gümüştü. Geldiğinizde kaşığı bir yerlerden hatırladınız, saçlarınızı yokladınız.
Zaman ve mekan kavramlarından uzak bir tarladaydık, etrafımızda milyonlarca mısır, elimde gümüş bir kaşık ve karşımda siz, gerçekten bugün siz ve fikirleriniz, ne kadar da güzeldiniz...