Şubat 19, 2007

Kelebekler Ne Güzel

Otobüste duruyordum. Diğer otobüslerin oluşturduğu perspektifi bozan sinyal ışıklarının yanıp sönmesiydi ki kulaklarımda çınlayan "yanıp sönerken ne güzeldi, ne güzeldi, ne güzeldi, aşk..." sözcükleriyle boğuldum. 25 numaralı cam kenarı koltukta uyumaya çalışıp, acele ederek içtiğim kahvenin yaktığı dilimle kalbimi yoklayarak hala aşka inandığımı fark ettim. Aşık olmak için çok uzaktı, çok gençti, çok geçti. Önüne geçemiyorsun ve eskiden bir dostuma da olduğu gibi nefes alamıyorsun. Sonra o dostunun eski bir yazısını hatırlıyorsun ve sana anlattığı şeyi hatırlayıp "dostum, ben aşık olmuşum bunu anladım" demek istiyorsun. La Finestra di Fronte böyle zamanlarda çok daha fazla acı veriyor; çünkü birileri geliyor, birileri gidiyor. O acı, kurduğu bağdaş ile boğazında oturuyor, yutkunmak ne kadar zor. Tenim saydamlaşmaya başladı, nefes alamadan silineceğim.
Parmak uçlarımın hissizliği yüzünden

basamadığım bir buton var. Ulaşmam lazım,


galiba dokunamayacağım.


"Nefes al" butonu.


parmak uçlarım yok mu?


hissedemiyorum


hissedemiyorum.



h

i

s

s

e

d

e

m

i

.

.

.