Saat sabahın 07.30'u. Yataktan kalkmak, hatta bunun adı kalkmak değil; kendimi kazımak öyle zor geliyor ki...
Ama gidilmesi gereken bir okul ve vize öncesi girilmesi gereken son Türk Dili dersi mevcut. Gerek küfürlere boğularak gerek gözlerimi ovuşturup esneme efektleriyle odamı çınlatarak uyanıyorum ve metroya binip okula gitmeden önce ulaşmam gereken Üçyol kalkışlı metro istasyonuna doğru yaklaşık 15 dakika kah yokuş yukarı kah kaldırım / cadde istikametinde yürüyorum. Hava da amma soğumuş, mevsimlerin de dengesi kaçtı artık, teey tey.
Ders sınıfına ulaşıp sıraya yayılmadan önce tükettiğim Akdeniz nektarı, sade poğaça ve sigara vücudumda gezinedursun ben çıkartmışım çantamdan kitabımı hoca gelene kadar tek gözle okumaya çalışıyorum zira bir gözüm hala uyumakta. Biraz vakit geçince hoca geliyor ve "anma töreni" için bahçeye, Edebiyat Fakültesi önüne, toplanmamızı istiyor. Aşağıya indiğimde gördüğüm durum; vahim! Saygımızı, özlemimizi, hatırladığımızı belirtmek için gerçekleştireceğimiz saygı duruşunda yaklaşık bir avuç öğrenci ve birbirinden tamamen habersiz "aa bugün 10 Kasım mı yaa" havasında birkaç iyi -erkeklerimiz takım elbiseli, kadınlarımız fönlü ve yüzleri boya küplü- öğretim görevlisi ve dekanımızla saygı duruyoruz. Yüzümüz binaya dönük anasınıfı çocuklarına yaraşır ebatta gönderde yarıya indirilmiş bayrağımıza bakıyoruz. Sonra bir sessizlik oluyor e hadi bir dakika duralım bari havasına giriyoruz. Ardından sirenler, kornalar ve nihayet İstiklal Marşı'nın başladığını duyuyoruz uzaklardan... Söylememiz gereken yerde kimseden çıt çıkmıyor. Şoku atlata atlata Meksika dalgası halinde yavaş yavaş yayılıyor sesimiz. Öyle cılız ve öyle bıkkınız ki! İstiklal Marşı bitiyor ve anlamlandıramadığımız bir saygı daha duruyoruz. O kadar acınacak bir durum ki kimse kaç dakika durduk, "yahu biz ne yapıyoruz?" bilmiyor.
İşte ben bugün lisede hizaya geçmemiz, çıt çıkartmadan durmamız için ve sabahın köründe önünde orgu, yanında "Korkma" sesini verecek öğrencisiyle hazır ve pür dikkat duran dominant ve okulumuzun "evde kalmışı" etiketiyle dalga geçilen müzik öğretmenimizi anımsıyorum. Biz burada cebelleşirken o bir bahçe dolusu öğrenciyle okulun bahçesini inletiyordur şu an...
Ata'm n'olur bizi duymamış görmemiş de onları duymuş ve görmüş ol. Çünkü izin neresi, hangimiz izindeyiz önce bir uyanmamız ve sonra ona karar vermemiz lazım. Çünkü biz emanetine sahip çıkan (!) 19 Mayıs'ı bile aşmış üniversiteli Türk gençleriyiz!..