Haziran 27, 2006

Arama Motorlu Ziyaretçi

Bloguma; arama motoruna sorduğun aynı soruyla sürekli uğrayan okurum buradan sana sesleniyorum.
"Bir kızı kendine nasıl aşık edersin" inan hiç bilmiyorum. Diğer aramalarım gösteriyor ki ben; "kanalturk izle"nebilen, "djarum black" içen, "waltz of the butterfly" dinleyen, "umay umay sokak soğuk" sözlerini sürekli kullanan; "pırlanta" gibi bir çocuğum. Bunları yaparsan emin ol bir kız sana aşık olmuyor. Tam tersini dene bakalım bir işe yararsa bana da haber ver, ok?
Ayrıca evet bu yazıyda oky'e özendim, ne var?
not: ve saat 6.40, ah ne güzel ne güzel seni sevmek, ah ne güzel ne güzel!

Haziran 25, 2006

Buradan İzmir'e Sevgilerimi Yollamak İstiyorum

Arada sırada gezdiğimiz de oluyor tabii.
Mesela bu fotoğraflar geçen gün yaptığımız Moda turunda çekildiler, kesildiler, biçildiler, biraz renklendirildiler sonra bir fonta yapıştırılıp "bu çocuk İstanbul'da ama fotoğraf yollamıyor hiç, neden ki?" sorunuza derman olması açısından buraya eklendiler.
Öyle çok güzel bir şey değil ama yine de bana o an'ları hatırlatıyor.




Baktıkça beni hatırlayın!

Haziran 23, 2006

N'olur Uyanma Lütfen Uyanma

"İnsomnia ya da uyuyamama hastalığı, bir uyuma sorunudur. Uykuya dalamama, ya da gece boyunca sürekli uyuyamama sorunlarını barındırır. Hastalar genel olarak, gözlerini bir kaç dakikadan fazla kapalı tutamamaktan ya da yatakta bir o yana bir bu yana dönerek uyuyamamaktan yakınırlar.
Eğer ki insomnia bir kaç geceden fazla uzun sürerse, kronik bir hastalığa dönüşerek uyuma eksikliği doğrultusunda oldukça zararlı olabilir. İnsomnia doğal uyuma dengesini bozar ve tamiri oldukça zor olabilir. İnsomnia hastaları genel olarak öğleden sonra ya da akşama doğru kısa süreli uyudukları için, geceleri de uyumakta zorluk çekerler. Bazıları da vücutlarını limitlerinde kullanmaya çalışırlar. Bu da çok mühim fiziksel ve zihinsel sorunlara yol açar.
İnsomnia ayrıca bir çok ilacın yan etkisi olarak, stres sebebiyle ya da duygusal, fiziksel ve zihinsel sorunlar doğrultusunda da oluşabilir." -by
wikipedia-

-Hayır hayır yok öyle bir şey.
-Dikkat et.
-Ederim.

Haziran 21, 2006

Oradan Geçerken Hatırladım


masalımız bitti kule,
artık rahat uyu.
çünkü benim de uyuma vaktim geldi, geçiyor..

Haziran 20, 2006

1milyon.blogspot.com Kankaları

Biliyorsunuzdur ortalıkta bir kanka furyasıdır aldı başını gidiyor. Muhteşem üçlü;

ercan kanka
izel kanka
çelik kanka

Blogger bize bunu da mı gösterecekti? Konusu farklı blogları -günlük, eleştiri, yemek vs.- geçtim ama bunu anlayamadım. Kime ne faydası vardır? Kategorisi var mıdır? Bi'milyon hırsı nedir? Hayatı boyunca kaybettiği için tatmini internette arayan genç ya da gençler midir? Blog açmadan önce bir takım testlerden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum artık insanların.
Doğrusu üç kişi olduklarından bile şüpheleniyorum ben yazanların. Her aklına esen blog açarsa...
Ohoo işimiz var herhalde!

üstü kalsın!

Haziran 19, 2006

Neyin Var Bugün?

129K/129T isimli otobüslerde en arkaya -üçlü koltuk- oturup bir dizini cam kenarına, diğer ayağını önündeki korumaya dayıyorsun. Kulağında müzik, bileklerinde derilerin... Sen hep siyah giyiyorsun. Arrğh terskose böyle devam et; çok "rocker" oluyorsun!

***

İçim sıkılıyor, pat diye patlayacak -patlayamayan- bir balon sanki, kim yerleştirdi onu oraya?!

Haziran 17, 2006

Herkes Şanslı Doğmuyor

"Doğum yaptıktan hemen sonra kameraların karşısına çıkan Angelina Jolie'nin yeni dövmesi de dikkatlerden kaçmadı. Güzel aktristin sağ kolundaki dövmede şifreye benzer 'Nll 33 E10 451' ve 'N 09 02 E 038 45 00' rakamları yazıyordu... " -kanalturk-

Hepimiz meraktan çatlıyorduk; acaba o dövme ne anlama geliyor diye. Neyse ki meraklıları ve hayranları bir hafta boyunca uğraşarak; haritaları, sözlükleri didikleyerek, bilgisayar başında kah uyuyup kah Google Earth'e girerek bu şifreyi çözmüş, sonra "euraka" çığlığı atıp sokaklara koşmuş, teşekkür edip hazıra konuyoruz.

"Rakamlar, Angelina'nın evlatlık çocukları Maddox ve Zahara'nın doğdukları yerlerin coğrafi koordinatlarını gösteriyordu. Maddox, Kamboçya'da, Zahara ise Etiyopya'da dünyaya gelmişti. " -kanalturk-

Ben böyle bir evlat sevgisi ne gördüm ne de duydum. Uzun zamandır böyle bir olaya tanık olmadığım için çok duygulandım.
Zira bu hisleri en son "Sezercik Yavrum Benim"i izlerken tatmıştım. Hemen ardından kendi annemi düşündüm. Bırakın benim doğduğum koordinatları dövme olarak yaptırmayı, kendisi en sevdiğim yemekleri/tatlıları bile ayda 1 ya da 2 kez yapar. Bu iki olayı karşılaştırınca insan kendini değersiz hissetmiyor değil...
Şöyle de bir gerçek var ki Brad-Angelina çiftinin bir de özbeöz çocukları bulunuyor. Birkaç hafta önce dünyaya geldi, geçtiğimiz günlerde fotoğrafı yayınlandı. Peki ya o çocuk? Yani kızları Shiloh? Acaba onun isminin ya da doğum koordinatlarının dövmesini de Brad mi yaptırdı? Shiloh şimdiden aileden dışlanmış gibi görünüyor. Bu kız büyüdüğünde bir çocuk "fotoğrafın 4 milyon sterlin etmişti ama neden anne babanda senin dövmen yok ha?" sorusunu sorarsa, kızcağız kendini Sezercik'e ne kadar yakın hisseder acaba? Tahtını yapıyorsun ama bahtını asla...

(anne, seni çok özledim. sen en iyisisin ehe ehe)

Haziran 16, 2006

Böldüm

Ama o çocuk uyumak için kahve içiyor
ve içindeki boşuluğu sigarasının tütünüyle dolduruyor.
Sokaklar ıslak, sonbahardan kalma bir yağmur yağıyor.
Fonda daha önce duymadığını sandığı bir şarkı çalıyor.
Siz... Nereye?
Neden?
O, kaçıyor.

Haziran 14, 2006

Sıcak Daha da Sıcak Olacak

Güneş tepemizde pırıl pırıl parlıyor ve parlamakla kalmıyor; artık yakıyor! Hepimiz onu özlemiştik, çok üşümüş ve gelmesini dört gözle beklemiştik. Buraya kadar bir problem yok. Peki ya güneşin olumsuz etkileri?
Bu yazı buradan itibaren iğrenç konulara girmeye başlayacaktır; kalbi olanlar okumaya devam edebilir, midesi çabuk bulananlaraysa "bir başka yazıda görüşelim".
Eveeet nerede kalmıştık? Güneşin olumsuz etkileri diyordum. Cilt kanseriydi, soyulmaydı bunları bir kenara bırakın. Onlar önleminizi almadan keyif sürmenizin sonuçları. Söylemek istediğim ama söyleyemediğim şey; ter.
Tıklım tıklım bir otobüsün kapısı açılıyor önünüzde; ya buna binecek ya da bir sonrakini bekleyerek gitmeniz gereken yere geç kalacaksınız. Seçim süreniz çok az, telefonla danışma ya da seyircilere sorma gibi joker haklarınız yok. Sorgu melekleriyle yüz yüzeymiş gibi yalnızsınız. Süre ilerliyor, kapılar kapanmadan kararınızı verdiniz ve otobüse atladınız. Peki ya siz ilerlemeye çalışırken, tutunma yerlerine uzanan -ağaç dalları gibi- kollardan sizi kim koruyacak? Bir otobüs dolusu insan aynı anda terliyor ve siz daha yeni duştan çıkmışsınız. O etkili koku içinde sizin deodarantınız/parfümünüz ne kadar etkili olabilir ki? İneceğiniz yere kadar kah mideniz bulanarak, kah nefesinizi tutup içinizden sayarak geldiniz ve otobüsten indiniz. Hanginiz işte tam o anda derin bir nefes alıp "ooh" çekmediniz?
Buradan yetkililere sesleniyorum; ya otobüs içlerine 15 dakikada bir oda parfümü sıkılsın -okyanus kokusu çok ideal- ya da seyyar duşlar falan yapılsın. Ne bileyim ben gerisini de yetkililer düşünsün.
(hava çarşambaya kadar yağmurlu bu yazı çarşambadan itibaren geçerli)

***

Yaz demişken, favori dizilerimiz bir bir tatile giriyor. Televizyonda izleyecek bir şey kalmıyor. İtiraf edelim hepimiz Seda Sayan hayranı, Aliye fanı insanlarız. "Bohem"in kelime anlamını bile bilmez "bacım" ile idare ederiz. Hayır hayır etmeyiz. Madem diziler yok biz de film izleriz! İhtiyaçların listesini veriyorum not alın:
-Bir adet dvd/vcd/divx ve bilumum cd okuyabilen bir araç
-Bir adet televizyon -geniş ekran tercihimizdir-
-Bir adet yakın arkadaş
-Sağlam bir film arşivi -birçoğu korsan, ama olsun-
-Sınırsız kahve ve sigara.

Dizi yerine film izlemeye çok kaptırdık kendimizi. Her gün bir film izlemezsek içimiz rahat etmiyor. Hatta O, izlediğimiz filmleri not alıyor. Anormallik saatlerde; hep 00'den sonra oturuyoruz izlemeye yatana kadar saat en erken 03.00 oluyor. Çok tehlikeli çok! İzlediğimiz filmler arasında en çok beğendiklerim aynı yönetmene aitti. Şimdi o yönetmeni ve filmlerini size tavsiye etmek istiyorum. Denk gelirseniz sakın kaçırmayın, izlediyseniz yorum bırakın. Bahsettiğim filmler; Almodovar'dan Annem Hakında Her Şey -All About My Mother- ve Çıplak Ten -Live Flesh- . Sırada Konuş Onunla -Talk To Her- var. Merakla bekliyorum bi'kaç güne izleyeceğiz.
Bu kadar yazı yeter. Görüşürüz, bye.

Haziran 11, 2006

Terskose

Uyandıktan bi'kaç saat sonra bir şeyler yiyebilirsin. Yumurtadan nefret edersin ve senelerdir yemezsin, çayı arada sırada, neskafeyi her gün -sade ve tek şekerli- içersin, reçelleri sevmez en çok bal ve şokella yersin. Mc Donald's yerine Burger King'i seversin çünkü sarmısaklı mayonezleri olmadan yaşayamazsın. En sevdiğin tatlı; tavukgöğsü, en sevdiğin yemek; yaprak sarması ve makarnadır. Gün içerisinde aynaya bir kez bakmazsan kendini rahatsız hissedersin. Bol bol kendi fotoğrafını çeker ve en çok profilden çektiğin fotoğraflarını seversin. Fotoşoptan anlamaz, fotoğraf çekmeden yaşayamazsın. Otobüs/metro camından insanları izler, göz göze gelirseniz bakmıyormuş gibi yaparsın. Okulunu -artık- çok seversin ama içindeki gençlikten pek hoşlanmazsın. İnsanlarla çok rahat iletişim kuramaz, birini kolay kolay hayatına sokamazsın. Sana söylenen bazı şeyleri hemen unutur bazılarınıysa asla unutmazsın. Gittiğin yerler bellidir yeni yerler, yeni tatlar keşfetmezsin. Sigaran Winston Box, şarabın kırmızıdır. Piercingini çok sever ama baban yanındayken çıkartırsın. Dedenin hayatta olmasını çok ister, anneanneni kaybetmekten çok korkarsın.
Arkadaş çevren çok geniş değildir. Çok sık film izlemez, kitaplarıysa dönem dönem okursun. En sevdiğin grup Vega, en sevdiğin şarkıcı Şebnem Ferah'tır. Şu sıralar en çok Umay Umay Kalbi Camdan ve Jay Jay Johanson Far Away dinlersin. En sevdiğin şehir İstanbul'dur. Her sokağında kaybolmak ve sonsuza kadar burada yaşamak istersin. Gerçek olamayacak kadar büyük hayaller kurmaz, bir ayağını hep yere basarsın böylece istediğin şey olmazsa yere yıkılmazsın. Hep bir daktilon olmasını ve istediklerini onunla yazıp dosyalamayı istersin. El yazın ilkokulda okulunuza gelen müfettiş "rüzgar gibi yazıyorsun" dediğinden beri eğiktir. Öğrenmek istediğin tek yabancı dil sağır/dilsizlerin kullandığı dildir.
Uğruna ağladığın insanlar için akıttığın yaşları kavanozlarda biriktirip kendilerine vermeyi düşünür ve başkalarının çöp olarak gördüğü işe yaramaz birçok şeyi kutularda saklarsın.
İş Bankası'nı gördüğünde kendini güvende hisseder, ihtiyacın olmasa da hep para biriktirirsin. En sevdiğin ayakkabıların converselerin, en sevdiğin renkler siyah ve yeşildir.
Aylardan Ekim'i -doğumgünün olduğu için-, mevsimlerden sonbaharı seversin. Yağmur seni rahatsız etmez ama güneşten hoşlanmazsın.
Evlenmeyi düşünmez, bir kızın olursa adını "Eylül Yağmur" koymayı istersin. Yaşadığın aşklara çok önem versen de birçoğunu kendin mahvedersin. Dolu olması gereken yerde şu sıralarda sadece büyük bir boşluk vardır. En uzun süren ilişkin 1 yıla yakın en kısasıysa 1 gündür.
Gün içinde kendini çok yorar, gece geç saatlere kadar uyanık kalırsın. Çünkü yatağa yattığında hiçbir şey düşünmemek ve hemen uyumak istersin.
Çok kolay kırılır ve farkında olmadan sevdiklerini kırarsın. Haklı "sen" olsan bile özür dilemeni gerektirecek durumlar olduğunda hiç gocunmazsın. İçinde kimsenin dokunamadığı bir yer vardır ve oraya sadece kendin dokunur, bundan garip bir haz alırsın. Yalnızlığı sever, kalabalıktan ürkersin. Bazen yürüdüğün caddedeki tüm insanların aynı anda ölmesini diler sonra bunu dilediğin için çok utanır ve kendine kızarsın.
Her zaman kimsenin bilmediği bir sırrı biliyormuş gibi yaşar, önüne bakar, bazen tribünlere oynar, bazen içine kapanırsın.

...

diyebilecek bir insan yok hayatımda.

Haziran 10, 2006

Haziran 06, 2006

Dünyanın En Büyük Sırrını Açıklıyorum!

Evet, aşık oldum. Çünkü hak ediyordu



ve bugün ilk defa Djarum Black içtim, çok beğendim. Tavsiye için sağ ol Jelatin.

***

Artık Djarum Black içen, aşık bir erkeğim.

Haziran 04, 2006

Evet, Başka İmza İsteyen?

Mesela artık alışmış olmam gerek; kendimi ve ürettiklerimi sayfalarda -hayır web değil, bildiğin kağıt- görmeye. Fakat olmuyor, alışılmıyor. Ben bugün bunu anladım ve hemen ardından dergiyi almaları için babamı aradım. Adamcağız tüm sayfa haberim var sanmış üzülmüş, az önce aradı moral vermek için ama benim moralim zaten süper. Şaşırdı tabii...


Canım arkadaşımın haftalık yazısını okumak için Brunch'taki sayfasını açtığımda ne göreyim? Blogumun da arasında olduğu bir kolaj. Hem de en sevdiklerimin arasında! Yetmezmiş gibi tavsiye kısmında bir de blogumun adresini görmek... Oldu olacak her hafta birimizle röportaj da yap mtlda. Ama bak önceden haberleşelim başka röportajlarımla çakışmasın. Biliyorsun ünlü olmak çok zor azizim.
-röportaj konusundaysa fikir benden çıktı önce ben!-

***

Keşke elimden O'nun için bir şey gelse... Neyse, bulacağız yeni çözümler. Önümüzdeki maçlara bakalım artık, öyle daha iyi olacak.

Haziran 03, 2006

Masallar Bittiğinde "Son" Yazmalı

Yüzünde sessiz bir gülümseme var her zamanki gibi; parmaklarına ismimi yazıp beni aramadın sen hiç. Dolaşsaydın görürdün belki oysa sana söylemiştim "o sokağın başında" demiştim. Aklından hızlıca çıkıyor zamanlarıyla beraber cümleler. Unuttun herhalde...
-Pardon, 129T sırası bu mu?
Kelimeler kesiyor aramızda ne var ne yoksa. Masalar, sandalyeler, tabaklar hepsi ve her şey havaya uçuyor seninleyken. Adımlar ne geleceğe ne geçmişe; bugüne sayıyor. Zaten böyle çıkacaktı tadı "bugün" beraber olacaktık aslında. Yaşamamak senin tercihin, seni öldüren ben değilim.
-Ne güzel uyuyor, maşallah.
Seninle beraber isim koymak istemiştim yanıp sönen ışıklara. Bir ışık gibi yanıp sönmüyordun o sıra. Sigaranın külünde yetişiyor yeni yeni çiçekler. Görmelisin, hepsi rengarenkler...
-Sadece Beşiktaş'tan gidebiliriz.
Sevdiklerinin hayatta olması neyi değiştiriyor? En son ne zaman birine "seni seviyorum" dedin ve hemen ardından bir başkasıyla seviştin? Kendi kanını kurutuyorsun dudaklarında canın acıyor, hissediyorum. Bıraksaydın dokunabilirdim gökkuşağındaki tüm renklere; bırakmadın, bıraktım.
-Cihangir Camisi'nin manzarası çok güzel gördün mü hiç?
Ve o adam daha ayağa kalkarken düşmekten korkuyor, yardım eli uzatan kıza gözleriyle ".rospu" diyor. Kimsenin hakkı yok böyle karışmaya ve karıştırmaya. Bilemezdim böyle olacağını. Gözlerini öpmeye gelmiştim, sözlerimi yutup gittim. İçtiğim son sigaraya adını yazdım ve seni -çocuk gibi- dumana hapsettim. Son kez zehirledin beni. Ciğerlerimden üfledim adını. Zaten bu hayatta sana en çok perdeyi kapatıp akreplere hayat vermek yakıştı.
-Yok, sadece biraz uykusuzum.
Biraz uyu şimdi rüyalarında. Kuma şekiller çiz kalbinin kırık ucuyla. Nefesimi alıyor İstanbul, hayatımı veriyor karşılığında. Bu sabah karşısından geçip giderken fısıldadım Kız Kulesi'ne: "Kule, masal bitti."
...
Sensiz de mümkün olan mutluluğun tadına varabiliyorsam eğer bu benim gücümü değil benden alabileceğin her şeyi almış olduğunu gösterir. Bazen işe yaramaz sanılan "bir" bile sonsuza eşittir.