Sonra ansızın* fark ettim ki, aslında bu dairenin içinden çıkmak hiç de zor değildi. Bir adımımı dışarı attığım an diğeri de peşinden gelecekti. O halde daha fazla zaman kaybetmenin hem anlamı hem de hiçkimseye yararı yoktu.
Adımlarımı dışarı attığımda, bir aralık sudan çıkmış balığa döndüğüm gerçeğini saklayacak değilim. Yine de böyle olmasını beklemiyordum.
Çocuk kahkahaları, güneşin yüzümde parlaması, çimenlerin beni bağrına basıp saçlarımı koklaması... Sıralamasını hatırlayamadığım dünyevi güzellikler. Yine de dünyanın bütün hazlarını tatmaya yönelik açlığımız hiç geçmeyecek değil mi?
(...)
Ve ben susmuştum başlarda. Konuşmayı denemiştim sonrasında hatırlarsın. Artık o denli eminim ki sustuklarımdan. Çünkü yoruldum konuştuklarımın anlaşılmamasından. Dudaklarımdan dökülen basit kelimelerin kulaklarına dolup zihnine ulaştığında bambaşka varlıklara, öcülere, cinlere, karabasanlara, kabuslara dönüşmesinden. Ve gözlerinden çıkan, çıktıkça üzerime yapışan etiketler(in)den.
(...)
* "Hatıra gelmeyen bir sırada, ani, anide, aniden, ansız, apansız, apansızın, birden, birdenbire, dangadak, defaten, durup dururken, fücceten, gürpedek, larp, larpadak, patadak, pattadak, rappadak, şakkadak, şapadanak, şappadak, şırakkadak, bedaheten, fücceten, nagehan, vehleten"
ve hala ısrarla, ilk ve ikinci anlamıyla, ben yeterince anlatamadıysam diye sana, sözlüklerdeki anlamlarını bulup çıkartıp getirdim karşına. Bu da son parmağımı kıpırdatışım olsun, yalnızca senin hatırına;
"yalnız olma durumu, kimsesizlik. Kimse bulunmama durumu, ıssızlık, tenhalık"
~
Artık sus, lütfen.