Aralık 13, 2010

Şimdi sen orada dur. Ben buraya oturup sana bakmalıyım. Bir eşik var, ya içeri ya dışarı. Karar verip adımlar atmalıyım. Birbiri ardına. Korkmadan. Çekinmeden. Üzülmeden. Üzmeden.
Bu yüzden sen orada dur, lütfen. En sevdiğim birayı al bana öncesinde.
(Kalabalık olduğu için giremediğimiz barı hatırladım. Oraya gitmek istiyorum. Yolu bilmiyorum.) Kısa cümleler olsa. Daha da kısa. Mesela, "kar" dediğimde tek bir cümle olsa. Noktayı koyduğumda ünleme dönüşmese. Yağsın istiyorum demek olsa. Dursun istiyorum demek olsa. Artık üşümek istemiyorum demek olsa. Hayatımda hiç artık'ım olmasa. Küçük bir çocuk gibi asla yapamayacağım şeyler düşünmesem. İkimizi düşünüp parmak boyaları almasam. Tek başıma resim yaparken seni hep kendi yanıma çizmesem. Bu şarkıyı dinlerken -artık- hiç ağlamasam. Buzda kayıp düşmesem. Elim acımasa. Canım yanmasa.

Hiç olur mu?

I loved you ve i did love you arasındaki farka saklandım bugün.
Çünkü that is the point.