Aralık 02, 2010

Bu ilişkide hayatımda hiç ağlamadığım kadar ağladım ben. Hayatımda hiç üzülmediğim kadar üzüldüğüm zamanlar oldu. Birçoğu gereksiz sebeplerden yüzlerce tartışma yaşadım. Çok kızdım, çok kırıldım, çok kırdım belki de. (hepsini unutalım)
Yine de hayatımda hiç mutlu olmadığım kadar mutlu oldum aynı zamanda. Hiç gülmediğim kadar güldüğüm, hiç neşeli olmadığım kadar neşeli olduğum zamanlar oldu. Birçoğu beklenmedik anlarda yaşanan şeylerden ya da söylenen sözlerden dolayı çok önemli hissettim. Çok güvendim, çok sevdim ve eminim ki çok sevildim. Hayatımda hiç sevilmediğim kadar belki de. (hep hatırlayalım)

Bu yüzden sen, çok sevgili Minik... Yazdığım yazılarda, aklıma gelen bütün kelimelerde ve baktığım her surette sen varsın. Aksini yapabilmem imkansız çünkü. Sen ne kadar bana dönüştüysen yaşadıklarımızdan sonra, ben de o kadar sana dönüştüm. Sen oldum. Ben oldun. Biz olduk aslında.
Yani ne sen bensiz yapabilirmişsin ne de ben sensiz sevebilirmişim gibi geliyor bundan sonra. Ha biliyorum, elbette "daha çok küçüksün, dur bakalım" diyecekler olacak. Daha önce de olduğu gibi. Ben yine umursamayacağım ve sadece içimdeki sevgiye inanacağım. Daha önce de yaptığım gibi...
Geçirdiğimiz her aydönümünün anısına, önce İstanbul'un, sonra Paris'in, İzmir'in ve Gümüşlük'ün... Gittiğimiz her yerin, dolaştığımız her sokağın, seviştiğimiz her yatağın, beraber güldüğümüz tüm arkadaşlarımızın ama en çok senin, en çok benim, en çok, bizim yaşadığımız bu ilişkinin hatırasına ve bundan sonra yaşayacaklarımız uğruna... Nazdarovya!*


*şerefe