kaç pazarı senle geçirdim, kaç pazar sensiz geçti... durup bunları saymak istiyorum mesela. o denli büyük bir akılımı yitirmişlik hissi. odamın kapısını hiç açmasam aslında. arkasına bütün hatıralarımı yığsam, ki bir kısmını artık daha fazla taşıyamayacağım için doğum günümde çöpe attım. doğum günlerinde hatıraları çöpe atmak... dışarıdan baktığında o kadar "oldurulmuş" bir sahne gibi gözükse de hey! sen, içi kötü olan. ben bunu yaptım. neyse. şimdi hiçkimseye ve hiçbir şeye sinirlenmeme zamanı. tüm dünyayı oluruna bırakma... dünyayla bir derdim var fark etmeyen olduysa şayet şimdiye kadar bunu açık açık söylemem gerekiyor demektir. demek ki sen de benim kadar aptalsın sevgili farkında olmayan kişi. hiç üzülme. yalnız değiliz, bizden daha akıllılarla bir arada yaşıyoruz. tek eksiği zihnimizde zannediyorlar oysa ki eksikliğin en büyüğünü kalbimizde hissettiğimizden mütevellit, bakidir aptal halet-i ruhiyemiz ve mevcudiyetimiz.
şimdi durup desem: öyle güzel kahvaltılarımız oldu ki. farklı desenlerdeki çarşaf, yastık ve yorgan kılıfı öbeğinden sıyrıldıktan sonra, hep birimiz gitti un tradition sésame alıp geldi. evde kalan diğeri o sırada sobanın üstündeki masaya, boyası biz kullana kullana kabaran, yer yer soyulan, her anımıza evdeki diğer tüm eşyalar gibi şahit o dört ayaklı kapaksızlığından kutu demeye dilimin varmadığı masaya bir bir sevdiklerimizi getirdi, bıraktı. masada iki tabak, iki çatal. evde iki sandalye. birinde sen birinde ben. bazı zamanlar birinde ikimiz birden...
sessiz anlar. hiç sevmiyorum öylesini. yatağın içindeyim, dışarıda önce sen, sonra oda, sonra şehir. kulağımdan içeri geliyorlar. yorgan yetmiyor -ki duyuyorum. duymamayı tercih etmeye çalıştığım anlar. gereksizce uyuyorum. içimde çıt çıkmıyor. herkes köşeleri kapmış ne yapılacak acaba diye birbirine bakıyor. pişmanlık, çaresizlik, acınma isteği, sevilme isteği, dokunma/dokunulma isteği. en içte, öylesine büyük ki. insanlığımdan öleceğim. aslında büyük fırtınalar. dışımda her şey süt liman. dudaklarım kenetlenmiş gibi. içimde çıt yok. dışımda çıt yok. ah! bir "çıt" etsem, bütün büyü bozulacak sanki, bize bir vakit daha verecekler, ah bir "çıt" etsem bütün gerekliliklerden kurtulup senin olacağım sanki.
bu dünyada biriyle olmaktan daha güzel bir şey varsa şayet o da onun da sizinle olmasıdır herhalde.
kafam çok dolu olduğunda yapamıyorum. savaş anlarında sus pus olan veletler, eksiklik anlarında hep ortalıkta koşturuyorlar. beynimin içinde kırk tilki, kuyruğu birbirine değmeden dolaşıyorlar. sağa dönsem aynı sensizlik, sola dönsem bi'şey değişmiyor...
hani yapmayayım diyorum, bahsetmeyeyim diyorum sevgilim ama, burada günler senin adınla başlayıp senin adınla bitiyor...