Temmuz 17, 2008

Belki de durduğum yerle alakalıdır diye rahatlatıyorum kendimi. Çünkü dünya çok büyük ve ben gerçekten de çok küçüğüm.
Sarı çizginin ötesinde beklerken kafamı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum. Ay ışığıyla parlayan gökyüzü çok uzakta denizle birleşiyor. Kaldırımda sabahki yağmurdan kalma su birikintileri. Kimsenin hayatında birikemedim. Uzun uzun düşününce ne kadar yürüdüğünün çok da önemi yok aslında. Çünkü yolun sonuna geldiğinde mutlaka düşüyorsun ve aynı anda iki işi yapmaktan aciz insan bedeninin mucizesi, düşerken düşünemiyorsun.

Hayatın her anında "lütfen sarı çizgiyi geçmeyiniz" gibi uyarılar yer alsa da kırılmadan yaşayabileceğime inanmıyorum.
Ve birikintiye düşen her yeni damla gibi diğerlerine karışıp sıradanlaşıyorum.

Beklenti ve gerçek arasında kurulan dengesiz arz talep ilişkisi ve hayat benim için bile bir zamanlar gerçekten çok güzeldi...