tebrik edilesi balkonumda sardunyalar ve sarmaşıklarla birlikte oturuyorum. ev, şehrin gürültüsünden uzak ama kızların gürültüsüne yakın.
genellikle sakinim, başladığım pek çok şeyi devam ettirdim. kedileri ikiledim, hatıralarımı yok ettim.
derimi soydum yavaşça, kabuğumu değiştirdim. parçalarımı saksıların diplerine gömdüm de sardunyaları ve sarmaşıkları kendimle besledim.
pası çözmek zor, kirden arınırcasına su ve sabun işe yaramıyor benim bozulmalarımda. daha vıcık, daha yağlı, daha bulaştıkça düzelircesine çözümlere ihtiyaç duyuyor içimdeki küçük mikroplar. en eski olanı kaşınıyor tatlı tatlı. ne zamandır yüzeyin altında tutabiliyorum onu, yine de orada bir yerlerde çıkış yolu arıyor, hissediyorum. bir hayvana benzetmem istense müren balığına benzetirdim herhalde onu. hani küçük bir mağarayı delip içinden geçmiş dalgaları takip edip yüzmemi istediğin o kıyıda "burada müren vardır" deyip yüzmediğim.
yengeçli sıcak taşlar mürenli dipsiz sulardan daha yeğdir her zaman.
gençken daha çok konuşurdum yaşlanıp büyük bir göz ve kulağa dönüşmezden önceydi. küçük ağzımdan büyük büyük laflar taşardı. eteklerimde her daim bir yerlere yetişmenin telaşı, birkaç güne sığdırılmış kucaklar dolusu sevgi. izmir'de bana ait olmayan bir evde koca koca kutularda şimdi hepsi. uyumam için yapılan yer dahi uydurma "uyuyacaksan şunları alayım yatağın üstünden?" burada bana ait bir oda yok artık.
neden çekiliyorum parmak uçlarımdan, neden sıçrayamıyorum. kulağımda yıllardır onun ele geçiren sesi ve sözleri* ve ben saksıları kazıyorum.
tebrik edilesi balkonumda sardunyalar ve sarmaşıkların toprağına gömdüğüm kendimle henüz işim bitmedi, beyaz çiçeklerden geçmişin hesabını soruyorum.
*this "we are one" crap
as you're invading
this thing you call "love"