Mayıs 23, 2012

yo yo hayır
saçlarınıza hapsettiğiniz bu koku başımı döndüren.
yo hayır, size hiç yalan söylemedim. aslında biliyor musunuz, düşünmeden konuşan insanların patavatsızca sarf edilen kelimeleri girdi aramıza yalnızca. böyle olsun, elbette, istemezdim.

bilekleriniz ince miydi? parmaklarınız mıydı yoksa? gözleriniz ne renkti acaba...
her şeyden öte, ekvator uzunluğunda bir gülüşünüz vardı yalnız. gözlerinizin içi gülüyordu ince dudaklarınızla beraber. bir de bomonti içiyordunuz ki benimle, gerisini sorma(yın) gitsin.
çok yüksek müzik çalmayı alışkanlık edinmiş bir mekanda, tükürüğünüzü yuvarlıyordum yutağıma doğru. kaçınılması imkansız bir birleşme anıydı yaşanan. etrafımızdaki her şey birbiriyle tokuşuyordu.

yo yo hayır,
şimdi böyle umursamaz olmanızın suçlusu, elbette, ben değilim.
yine de nasıl desem, yalnızca ben... ben.
böyle olsun, elbette, istemezdim.

-zaman çok geniş, insanlar niceliklerinden beklenen niteliklere hala sahip değiller-


sen bana hayatımda aldığım en güzel hediyeyi verdin.

Mayıs 14, 2012

Canını seven bana bir daha "en sevdiğim erkeğe" imzalı kitap demeye bin şahit isteyen gereksiz kelime yığınlarıyla gelmesin. Kalp kırar, can yakarım.

Mayıs 05, 2012

Az önce, terden sırılsıklam olmuş, tek nefeslik hava alamazken...

Eve en yakın metro durağında buluşup arnavut kaldırımlı sokakları yokuş yukarı tırmana tırmana çıktığımız, kapı önünde oturan üç kızdan birinin benden sigara istediği ve uzattığım teke mentollü olduğu için burun kıvırdığı, küçük bir arap bakkaldan greyfurtlu şarap aldığımız, ikinci evim dediğim o güzelim kilisenin altındaki çimlere oturup geleni geçeni izlediğimiz, sonra yokuşları kıvrıla kıvrıla inip en yakın metro durağından senin o zamanlarki evine yakın bir durakta inip nehir kıyısına yürüdüğümüz, konuştuğumuz, konuştuğumuz, konuştuğumuz ve susup beni öptüğün, seni öptüğüm, sonra başlarımızı gökyüzüne kaldırıp aynı yıldızlara baktığımız hatırayı anımsayarak bulunduğu yerden çekip çıkardım.

öptüm
kokladım
seninle ilgili hiçbir şey unutulmayı hak etmediğinden olsa gerek
bunu da unutmadım.
ama o öpüş
ama şarabın tadındaki o şeker
ama başımızdaki incecik çevrilme
hiçbiri kalmadı şimdi.

gitsem sokak aynı sokak belki.
içinde bensiz.
yakınımda sensiz.



aylar sonra, vefa borcumu ödedim.