Ekim 04, 2011

İşte tam burada oturmuş eski alışkanlıklarımı kazanmaya çalışıyorum. Belli şeyleri alışkanlık edinip kendinize, yıllarca, belki aylarca ya da haftalarca da olabilir hatta, sonrasında yitirdiğinizde; önce sonsuz bir boşluk hissediyorsunuz tüm bedeninizde. Sonra boşluğun ortasındaki yerinizi alıp, asıldığınızı hissediyorsunuz. Daha doğrusu boşlukta salınmak diyelim buna. Boşlukta uçmak. Boşlukta, durmak ya da.
Siz yükseldikçe, parmak uçlarınızdan akıp gidiyor size ait şeyler. Birer birer terk ediyorsunuz farkında olmadan size dair şeyleri. Başka bir şeye dönüşüyorsunuz belki. Daha yalın, sade, boş. Simple kelimesini doldurabilecek kadar, sadece, hacminiz kalıyor hayatta.
Ve yükselişinizin düşüşünde, ki özgür kaldığınız ana tekabül eder kendisi, önceleri panikliyorsunuz. Her şeyin üstüne gidiyorsunuz bir anda çünkü. Kitap okurken müzik dinlemeye çalışıp, sigara içerken resim yapmaya başlıyorsunuz. Daha kahveniz bitmeden, yeşil çayınız için su ısıtıyorsunuz. Önünüzde en sevdiğiniz internet adresleri açık, okuduğunuz her şeyi yarım bıraka bıraka ötekine sıçrıyorsunuz. Elde var sıfır.
Bunun sadece bir geçiş evresi olduğunu fark etmeden abanıyorsunuz resmen üstünüze. Haksızlık ede ede kendinize.
Aslında bütün kapıları kapatsanız, pencereleri örtseniz sakince, perdeleri çekseniz hiç ışık girmeyinceye kadar ve odanın ortasına oturup düşünseniz. Kendinize bu şansı verseniz. Bir, beş, on dakika, bir saat, beş saat belki... Bitmesi gerektiğinde, alarmı içinizde hissedeceğiniz bir saat gibi. Sizin başlattığınız, kendiliğinden sonlanan bir süreç...
Nefret yok artık, yaraların ilk ve en ince kabuğunu oluşturmaya başladınız bile. Sevgi de yok artık. İçinizdeki duyguları ve düşünceleri başka şeylere dönüştürmeye ve idame ettirmeye hazırsınız işte.

Burası sizin içiniz. Burası sizin eviniz. Bu duvarlar, bu çatlaklar, bu yarıklar, oyuklar... Bu izler. Hepsi sizin, hepsi sizsiniz. O yüzden önce kendinizi seviniz. Sonra belki başka bir kapıda başka birine hoşgeldin dersiniz. Ama bu hayatta önce siz, kendiniz.

Çok sevgili bir yazarın da dediği gibi:

"o an anladım ki her şey farklı/uzak/yabancı olsa da huzur tanıdık kalıyormuş"


çünkü hayatınız boyunca aradığınız şey aslında, sanırım, sizsiniz.