söylemek isteyip de söyleyemediğim şeyler yüzünden
lütfen dünya dursun.
Haziran 18, 2013
Mart 17, 2013
şimdi sizlere özgürlükten bahsedeceğim:
"beklenmedik bir anda sağanak boşandı. arabamın silecekleri son hızla çalıştığı halde, ön cama boşalan yağmuru defetmeye yetmiyorlardı. yavaş yavaş, dikkatle ilerlemeye devam ettim. çok geçmeden yağmur dindi ve kendimi yeğin bir sis örtüsünün içinde buldum. sis öylesine yeğindi ki, arabamı yolun kenarına çekip biraz yürümeye karar verdim. sisin bir süre sonra dağılacağını umuyordum."
dahası değil.
"beklenmedik bir anda sağanak boşandı. arabamın silecekleri son hızla çalıştığı halde, ön cama boşalan yağmuru defetmeye yetmiyorlardı. yavaş yavaş, dikkatle ilerlemeye devam ettim. çok geçmeden yağmur dindi ve kendimi yeğin bir sis örtüsünün içinde buldum. sis öylesine yeğindi ki, arabamı yolun kenarına çekip biraz yürümeye karar verdim. sisin bir süre sonra dağılacağını umuyordum."
dahası değil.
Mart 08, 2013
Ortalıkta belirsiz bir çınlama. Ekranda beliren tek kelime: Özledim.
Sen beni özlediğinde, gülümserim. Sesini duyduğumda ve seni düşündüğümde de, sadece ve sadece gülümserim.
Bu bozulmasın diye, ben seni hep gülümseyerek anabileyim diye. -insert kaybetme korkusu here-
seni hiç öpmedim.
öpmeyeceğim.
ama sen özleyeceksin
ve ben sadece ama sadece gülümseyeceğim.
Sen beni özlediğinde, gülümserim. Sesini duyduğumda ve seni düşündüğümde de, sadece ve sadece gülümserim.
Bu bozulmasın diye, ben seni hep gülümseyerek anabileyim diye. -insert kaybetme korkusu here-
seni hiç öpmedim.
öpmeyeceğim.
ama sen özleyeceksin
ve ben sadece ama sadece gülümseyeceğim.
Şubat 18, 2013
"sanki beynimin içinde birisi var ve sürekli çift tıklıyor puşt.
allah kahretsin."
dimdik durman gereken bir an bu. biraz sonra pasta gelecek. herkes seni çok özledi. gözünün, gözbebeğinin içine bakıyorlar. tam karşında oturuyor en önemli olanı.
-ortalıkta gereksiz bir aydınlık, biri ışıkları kısabilir mi-
"sana kötü bir haberim var" diyeceksin, ben dişlerimi sıkacağım.
hemen aklıma o gelecek sonra. onu tekrar arayacağım. sesi sinirden ağlamaklı. bir de az önce yediği azar gücüne gitmiş olsa gerek. bu sefer ben utanacağım. ne diyeceğimi bilemeyeceğim. ellerini nereye koyacağını bilemeyen delikanlının heyecanı gibi, kelimelerimi nereye koyacağımı bilemeyen 25 yaşında bir adam olacağım.
canın yansın istemediğimden.
canı yansın istemediğimden.
sonra belki biraz da kendimi düşüneceğim, canım yansın istemeyeceğim.
sağ yanım, sol yanım.
ayrı ayrı sızlayacak artık.
sen kötü haberi vereceksin,
ben allah kahretsin diyeceğim. (kahretmeyecek)
dün dünya kediler günüymüş bir de.
allah kahretsin."
dimdik durman gereken bir an bu. biraz sonra pasta gelecek. herkes seni çok özledi. gözünün, gözbebeğinin içine bakıyorlar. tam karşında oturuyor en önemli olanı.
-ortalıkta gereksiz bir aydınlık, biri ışıkları kısabilir mi-
"sana kötü bir haberim var" diyeceksin, ben dişlerimi sıkacağım.
hemen aklıma o gelecek sonra. onu tekrar arayacağım. sesi sinirden ağlamaklı. bir de az önce yediği azar gücüne gitmiş olsa gerek. bu sefer ben utanacağım. ne diyeceğimi bilemeyeceğim. ellerini nereye koyacağını bilemeyen delikanlının heyecanı gibi, kelimelerimi nereye koyacağımı bilemeyen 25 yaşında bir adam olacağım.
canın yansın istemediğimden.
canı yansın istemediğimden.
sonra belki biraz da kendimi düşüneceğim, canım yansın istemeyeceğim.
sağ yanım, sol yanım.
ayrı ayrı sızlayacak artık.
sen kötü haberi vereceksin,
ben allah kahretsin diyeceğim. (kahretmeyecek)
dün dünya kediler günüymüş bir de.
Şubat 11, 2013
"... bir taç mısra gibi istifleyip ketebeledim.
içime astım, isteyen görür."
Ama onlar görmezler. Halbuki gözlerinin önündedir. Önündeyizdir. Henüz çıkmışızdır (...)'tan ve ağzımızda kekriyodur az önce karşılıklı oturduğumuz. Ellerim ıslanıyordur, ellerim soğuyordur. Nefesin nefesime karışırken köşedir, döneduruyoruzdur. Tam orada bir köpek var. Daha sonraları o köpeğin bir başka köpekle nasıl kavga ettiğini anlatacaksın. Ağızlarından kenetlenen köpeklerin, dişleri dudaklarına geçmiş, üzerine doğru koşmuştu, bırakma! diye bağırmıştın (bıraktı) sonrası sen bir adım kenara çekilmiştin, biraz göğüs göğüse çarpışmışlardı, en çok ağızdan ağıza yaptıkları savaştı, etkilenmiştin, oluk oluk kan akıyordu, yardım diye inliyordun, zavallı gözüküyordun uzaktan ama içinde bir hayvan can çekişiyordu, içindeki hayvan eline batan betondaki çakış taşlarına oluk oluk kanıyordu, içinde kanayan hayvan bütün anılarıyla ağız ağıza geçip önüne geleni dişliyordu. Bacağını saracaksın sonra, keyifleneceksin onun yaşadığı acılardan ancak, konumuz bu değil. Şimdi keyfimiz çakır ve sen varsın. Bi' de ben.
Uyuduğun yere ilk uzanışım, yanımdasın. Bir şeyler mırıldanıyoruz. Ellerimiz kıpır kıpırdanıyoruz. Parmak uçlarımda gezinen senin yüzün. Koklayıp öptüğün de benimki olsa gerek. Hay Allah! dercesine uykuya teslim oluyoruz. İşte, şimdi ben o uykuyu bulup çıkartsam bir yerlerden. Uyuduğum yere yaysam. Aynı uykuya girmeye çalışsam... Bunlar hep nafile. Ben neredeyim, sen nerede. Derin bir iç çekiş sonrası gelen, neyse.
Seni en çok ellerimle özledim.
Gözlerimle daha sonra.
Bu yüzden olabilir, ellerimle ne yapacağımı bilemeyişim,
gözlerimse, bahsi dahi edilmeyecek kadar körleştirdiğim.
Sen yoksun, ben üzgünüm.
Söyleyeceklerim bu kadar.
*ve sen bunları hiçbir zaman bilmeyeceksin. ama nisan.
içime astım, isteyen görür."
Ama onlar görmezler. Halbuki gözlerinin önündedir. Önündeyizdir. Henüz çıkmışızdır (...)'tan ve ağzımızda kekriyodur az önce karşılıklı oturduğumuz. Ellerim ıslanıyordur, ellerim soğuyordur. Nefesin nefesime karışırken köşedir, döneduruyoruzdur. Tam orada bir köpek var. Daha sonraları o köpeğin bir başka köpekle nasıl kavga ettiğini anlatacaksın. Ağızlarından kenetlenen köpeklerin, dişleri dudaklarına geçmiş, üzerine doğru koşmuştu, bırakma! diye bağırmıştın (bıraktı) sonrası sen bir adım kenara çekilmiştin, biraz göğüs göğüse çarpışmışlardı, en çok ağızdan ağıza yaptıkları savaştı, etkilenmiştin, oluk oluk kan akıyordu, yardım diye inliyordun, zavallı gözüküyordun uzaktan ama içinde bir hayvan can çekişiyordu, içindeki hayvan eline batan betondaki çakış taşlarına oluk oluk kanıyordu, içinde kanayan hayvan bütün anılarıyla ağız ağıza geçip önüne geleni dişliyordu. Bacağını saracaksın sonra, keyifleneceksin onun yaşadığı acılardan ancak, konumuz bu değil. Şimdi keyfimiz çakır ve sen varsın. Bi' de ben.
Uyuduğun yere ilk uzanışım, yanımdasın. Bir şeyler mırıldanıyoruz. Ellerimiz kıpır kıpırdanıyoruz. Parmak uçlarımda gezinen senin yüzün. Koklayıp öptüğün de benimki olsa gerek. Hay Allah! dercesine uykuya teslim oluyoruz. İşte, şimdi ben o uykuyu bulup çıkartsam bir yerlerden. Uyuduğum yere yaysam. Aynı uykuya girmeye çalışsam... Bunlar hep nafile. Ben neredeyim, sen nerede. Derin bir iç çekiş sonrası gelen, neyse.
Seni en çok ellerimle özledim.
Gözlerimle daha sonra.
Bu yüzden olabilir, ellerimle ne yapacağımı bilemeyişim,
gözlerimse, bahsi dahi edilmeyecek kadar körleştirdiğim.
Sen yoksun, ben üzgünüm.
Söyleyeceklerim bu kadar.
*ve sen bunları hiçbir zaman bilmeyeceksin. ama nisan.
Şubat 03, 2013
artık güneşlerimiz var bizim. bugün burada çıkan güneşten ufak bir parça yolladım sana. göğüne gelip ışıldasın, beni ısıttığı gibi seni de sarsın, sarmalasın istedim. keyfini kaçırmasın diye hiçbir şey, yüzün düşmesin diye, yüzümü yıkadım, dudaklarımı uçlarından tutup yukarı kaldırdım. hep bahsettiğin ufacık ağzım, ufacık burnumla burada olsam da, seni düşünerken daha da aptallaşan bir yarımdım. tam olamamak, senin ya da benim elimizde değil. hayat böyle istedi. biz üzerimize düşeni yaptık. ancak nisan diyorum sana. sonra kıkır kıkır gülüyoruz karşılıklı. sen daha çocuk olduğundan, ben daha da çocuk oluyorum seninleyken.
sesini ilmek ilmek doladım boynuma, ellerime, kalbime.
geriye bir şey kalmadığında, bari sesin uzağa gitmesin, gidemesin diye.
sesini ilmek ilmek doladım boynuma, ellerime, kalbime.
geriye bir şey kalmadığında, bari sesin uzağa gitmesin, gidemesin diye.
Ocak 23, 2013
"neyden korktun allahın cezası?!
bi telefonu kaldırıp da alo diyemeyecek kadar neyden korktun?"
yağmurlarımız vardı bizim. buradaki gibi aniden başlayıp aniden durmazdı. uykuda yakalardı bizi, en huzurlu olduğumuz anlarda gafil avlanırdık.
ten çeliğe deyince nasıl büyük gürültüler kopardı. gözümü kapamadan önce seni seçerdim karanlıkta. göz bebeğindeki parıltıyı arardım yatağımda usulca. baktığımı bilme, gördüğümü görme diye, kirpiklerimin ardından... gülünce de kısılırdı ya gözlerim, sen beni hep güldürürdün. parmaklarına bakardım bazen, tırnaklarının yenmiş yerlerine, etrafındaki kopmuş pütür pütür derilere. bıçakla keserdin hani ara sıra.
sözlerimizle açtığımız yaralar olurdu, bıçağın ette bıraktığı ize benzemez haritalar yapardı kalbimizde. şimdi ben seni tekrar görsem, olur ya yıllar geçmiş olsa üstünden, sen beni kısık gözlerimden tanırsın, ben kalbindeki yara izlerinden.
sen orada oturursan ben de buraya otururum, demiştin. inat değil beni yıldırma isteğiydi sesindeki. sorun bende değil sende der gibiydin. müzik vardı, biraz da dumanaltıydık sanki. sarılmıştık sonra. öpe koklaya. hayatlarımızı döke saça karıştırdığımız yerin (...) olması, ne büyük tesadüf ve güzelleme aslında.
kedi yavrusu gibi uyanırdım ben, sen uyandırdığında. ellerimi yuvarlardım gözkapaklarımın üstünde, sen kahvaltılar hazırlardın.
biraz benden gitti, birazı da senden. beraber zayıfladık, eridik henüz bitmedik.
şimdi çoğunluğu uykuda, bir sen ayakta, bir ben. henüz tükenmedik.
özlem dediğimizin bir hali içimdeki, nereye koysam sığdıramadığım. sanki ilk kez bu şekilde, sanki bir daha böylesi olmayacak gibi, sanki bir tek sana aitmiş... varsın öyle olsun.
şimdi ben uyuyacağım, uykumda üstümü açacağım. üşüyüp küçücük olacağım yatakta, gelsen, üstümü örtsen, parmağından yakalar canıma asarım seni.
sen gitme diyemedin. ben bırakma.
sonuç, sen orada ben burada hep.
öyle yarım kaldım ki, biri çıkıp "ben seni tamamlayacağım"a inandırana kadar, kendimi kimseyle katlayamayacağım.
ve evet, hayat var.
şubat kapıda.
unutma.
bi telefonu kaldırıp da alo diyemeyecek kadar neyden korktun?"
yağmurlarımız vardı bizim. buradaki gibi aniden başlayıp aniden durmazdı. uykuda yakalardı bizi, en huzurlu olduğumuz anlarda gafil avlanırdık.
ten çeliğe deyince nasıl büyük gürültüler kopardı. gözümü kapamadan önce seni seçerdim karanlıkta. göz bebeğindeki parıltıyı arardım yatağımda usulca. baktığımı bilme, gördüğümü görme diye, kirpiklerimin ardından... gülünce de kısılırdı ya gözlerim, sen beni hep güldürürdün. parmaklarına bakardım bazen, tırnaklarının yenmiş yerlerine, etrafındaki kopmuş pütür pütür derilere. bıçakla keserdin hani ara sıra.
sözlerimizle açtığımız yaralar olurdu, bıçağın ette bıraktığı ize benzemez haritalar yapardı kalbimizde. şimdi ben seni tekrar görsem, olur ya yıllar geçmiş olsa üstünden, sen beni kısık gözlerimden tanırsın, ben kalbindeki yara izlerinden.
sen orada oturursan ben de buraya otururum, demiştin. inat değil beni yıldırma isteğiydi sesindeki. sorun bende değil sende der gibiydin. müzik vardı, biraz da dumanaltıydık sanki. sarılmıştık sonra. öpe koklaya. hayatlarımızı döke saça karıştırdığımız yerin (...) olması, ne büyük tesadüf ve güzelleme aslında.
kedi yavrusu gibi uyanırdım ben, sen uyandırdığında. ellerimi yuvarlardım gözkapaklarımın üstünde, sen kahvaltılar hazırlardın.
biraz benden gitti, birazı da senden. beraber zayıfladık, eridik henüz bitmedik.
şimdi çoğunluğu uykuda, bir sen ayakta, bir ben. henüz tükenmedik.
özlem dediğimizin bir hali içimdeki, nereye koysam sığdıramadığım. sanki ilk kez bu şekilde, sanki bir daha böylesi olmayacak gibi, sanki bir tek sana aitmiş... varsın öyle olsun.
şimdi ben uyuyacağım, uykumda üstümü açacağım. üşüyüp küçücük olacağım yatakta, gelsen, üstümü örtsen, parmağından yakalar canıma asarım seni.
sen gitme diyemedin. ben bırakma.
sonuç, sen orada ben burada hep.
öyle yarım kaldım ki, biri çıkıp "ben seni tamamlayacağım"a inandırana kadar, kendimi kimseyle katlayamayacağım.
ve evet, hayat var.
şubat kapıda.
unutma.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)