O çocuğun suratını cama vuruyorlar önce. Hiçbir nedeni yok. Hiçbir suçu yok. Suratını camın ortasına gömüyorlar. Ölüler cam kırıklarıyla gömülmemeli. Yüzündeki kırıkların her birini teker teker temizliyorum. Paramparça etlerini bütünleştirmeye çalışıp öncesinde nasıl olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bu noktada hayal gücü devreye giriyor. Hayal gücü hep hazır bekliyor zaten. Hayat ne zaman sırasını savsa yerine hayal gücü bakıyor. Görevi hiç bitmeyen sadık nöbetçi ve o kadar memnun ki halinden, bembeyaz içi...
Deniz kenarındayız. O kadar çok güneş var ki etrafımızda, üzerimizdeki şemsiyenin rengini göremiyoruz. Aslında beyaz, ikimiz de biliyoruz. Sen durmadan bir şeyler anlatıyorsun ve deniz köpürüyor sen konuştukça. Dalgalar ayaklarımızın altına geliyor... Duvara vurup yılgın biçimde geri dönüyor. Hiç vazgeçilmeyen bir döngü. Parçalandıkça çoğalıyor. Bir sonrakinde hep kendinden parçalar oluyor. Bu cümleden ne kadar çok benzetme çıkar. Düşünsene... Hayır vazgeçtim düşünme. Hiç gereği yok.
Biri beni anlamayalı ne kadar uzun zaman geçmiş. Bu yüzden "anlıyorum seni" dediğinde ellerim kesildi aniden. Yere düştüler. Yerde deniz vardı, batmadılar, şimdi suyun üzerindeler. Uzanıp ellerimi alıyorsun, onlara yabancıymış gibi bakıyorsun. Tanıdığım kadarıyla seni tanımadığımı iddia edebilirim. Hangi yüzünle tanıştım ben? Aynada parçalanan çocuk kimdi o halde? Hepsi bendim ve benim parçalanmışlığım içinde geçmişten gelen biraz da sen. Deniz geçmişimiz olsun. Dalgalar biz olalım. Önümüze çıkan her duvara çarpıp biraz daha hırslanalım. Ama yoo, hayır. Yıldık biz. Yorulduk, unuttuk, vurduk ve vurulduk. Bu yüzden unuttuğum duyguları bana hatırlatacak gücün yok biliyorum. Tükettik hepsini, ne çantamızda ne ruhumuzda hiç kalmadı izleri. Yedeklemeye gerek duymamıştık zamanında. Sonsuzluğa inanıyorduk o yıllarda.
Şimdi sen yokuştan düşen kız, her cümlemin sana seslendiğini sanıyorsun. Kelimelerim arasındaki boşluklarda dinlenmeye çalışıp uykuya dalmak istiyorsun. Eğer katil olsaydım uyurken öldürmek isterdim seni en çok. En masum anında, en savunmasız yerinden asmak isterdim boynunu. Beyaz şemsiyenin rüzgarla kopmuş parçalarını bu yüzden biriktirdim ben. Boynuna o kadar çok yakışıyordu ki dünya sen uyurken... Öldürmek istedim. Yapamadım. Belki de bu yüzden intihar ettim ellerim ellerindeyken.
Sığınabileceğin liman kalmadı. Hadi uyan artık, seni uyutacak sözcükleri şişeye koydum ve suya bıraktım. Uykuya dalmak istediğin omuzların hepsini harflerimle bir bir yaktım.