Şubat 06, 2007

Kar, Beyazı

"ve hayat" diye başlayan cümleleri olmadı hiç O'nun. Sevmezdi felsefeyi, psikolojiyi ve hiçbirini sevmediği kadar da hayatı, hayatını. "Bana en çok yakışan renk kar, beyazı" derdi. Kar yağdı, yer siyah. Kar durdu, yer siyah. Gökyüzü mavi, yer hep siyah, çocuk inatla beyaz; kar, beyazı.

~
Kitabın kapağı sımsıkı kapalı. Sanki uyuyor numarası yapmakta da gözlerini yummuş. Elime alıyorum, açılmıyor. Biraz bekliyorum başında, onunla ilgilenmiyormuş gibi yapıyorum sonra. Üşüsün, hasta olsun diye camı açıyorum. Günlerden Şubat, havalardan kış ki o da bahardan bozma. Rüzgar üflüyor kitaba, kitap üşüyor. Soğuktan uykusu geliyor, esneyecekken tam elime alıp azarlıyorum onu. Sonra okumaya başlıyorum içindekileri ve içindekileri yine. Minicik bir sobanın ısıttığı bir oda. Saat yok, ayna yok. Sayfayı çevirirken çıkan ses beni bir yere götürüyor. Giderken almayı unuttuğum kitap şimdi masamda kendi sayfalarını okuyor. Her sayfanın kendi hayatı olsa keşke, mahreminden uzak tutacak sandığım tek şey kapak. Oda, soba, hava, ben ve kapak. Beraber bir yere gidiyoruz. Sayfaları hep masanın üzerinde unutuyoruz ve daktilom -eskiden O'nundu- sayfalara tehdit edercesine bakıyor. Yazılmış tüm gerçekleri değiştirecek güveni mevcut, kapak ve ben havadayız altımızda kar rengi bir bulut.