Aralık 16, 2010

sadece biraz mahremiyet ve sessizlik istiyorum. uyunacak uykular, okunacak kitaplar, kurulacak hayaller hepsi ardından teker teker gelecek.


i had a hole in my heart and then you came.

Aralık 15, 2010

Aralık 13, 2010

Şimdi sen orada dur. Ben buraya oturup sana bakmalıyım. Bir eşik var, ya içeri ya dışarı. Karar verip adımlar atmalıyım. Birbiri ardına. Korkmadan. Çekinmeden. Üzülmeden. Üzmeden.
Bu yüzden sen orada dur, lütfen. En sevdiğim birayı al bana öncesinde.
(Kalabalık olduğu için giremediğimiz barı hatırladım. Oraya gitmek istiyorum. Yolu bilmiyorum.) Kısa cümleler olsa. Daha da kısa. Mesela, "kar" dediğimde tek bir cümle olsa. Noktayı koyduğumda ünleme dönüşmese. Yağsın istiyorum demek olsa. Dursun istiyorum demek olsa. Artık üşümek istemiyorum demek olsa. Hayatımda hiç artık'ım olmasa. Küçük bir çocuk gibi asla yapamayacağım şeyler düşünmesem. İkimizi düşünüp parmak boyaları almasam. Tek başıma resim yaparken seni hep kendi yanıma çizmesem. Bu şarkıyı dinlerken -artık- hiç ağlamasam. Buzda kayıp düşmesem. Elim acımasa. Canım yanmasa.

Hiç olur mu?

I loved you ve i did love you arasındaki farka saklandım bugün.
Çünkü that is the point.

Aralık 11, 2010


karaciğerin için endişeleniyorum, yoksa benim için sorun değil diyorsa eğer aşık demektir. bunu duyduktan sonra hiç tereddüt etmeden bardaktaki vodkayı balkondan aşağı boşaltıyorsam aşığım demektir. bir buçuk yıl sonra hala dudaklarımız birbirine değdiğinde heyecanlanıyorsak, aşığız demektir.

"i love you more, i don't know what i knew before,
but now i know i wanna win the war"

Aralık 10, 2010

gecenin bir vakti, tam da uyumaya hazırlanmışken, en sevdiklerimden birinden gelen, istanbul.
sonrası, bilsen.
bir bilsen.

şimdi ben çal kapımı desem.


huzursuz.
uykusuz.

Aralık 06, 2010

Yeni yıl planları yaparken dışarıda kar yağıyor ve ben mutlu oluyorum. Çünkü sen varsın, çünkü kar var, çünkü yine seninle geçecek yeni bir yıl var.
Bu kadar basit.
Bu kadar masum.
Bu kadar güzel.
Bu kadar bizim.

Aralık 02, 2010

Bu ilişkide hayatımda hiç ağlamadığım kadar ağladım ben. Hayatımda hiç üzülmediğim kadar üzüldüğüm zamanlar oldu. Birçoğu gereksiz sebeplerden yüzlerce tartışma yaşadım. Çok kızdım, çok kırıldım, çok kırdım belki de. (hepsini unutalım)
Yine de hayatımda hiç mutlu olmadığım kadar mutlu oldum aynı zamanda. Hiç gülmediğim kadar güldüğüm, hiç neşeli olmadığım kadar neşeli olduğum zamanlar oldu. Birçoğu beklenmedik anlarda yaşanan şeylerden ya da söylenen sözlerden dolayı çok önemli hissettim. Çok güvendim, çok sevdim ve eminim ki çok sevildim. Hayatımda hiç sevilmediğim kadar belki de. (hep hatırlayalım)

Bu yüzden sen, çok sevgili Minik... Yazdığım yazılarda, aklıma gelen bütün kelimelerde ve baktığım her surette sen varsın. Aksini yapabilmem imkansız çünkü. Sen ne kadar bana dönüştüysen yaşadıklarımızdan sonra, ben de o kadar sana dönüştüm. Sen oldum. Ben oldun. Biz olduk aslında.
Yani ne sen bensiz yapabilirmişsin ne de ben sensiz sevebilirmişim gibi geliyor bundan sonra. Ha biliyorum, elbette "daha çok küçüksün, dur bakalım" diyecekler olacak. Daha önce de olduğu gibi. Ben yine umursamayacağım ve sadece içimdeki sevgiye inanacağım. Daha önce de yaptığım gibi...
Geçirdiğimiz her aydönümünün anısına, önce İstanbul'un, sonra Paris'in, İzmir'in ve Gümüşlük'ün... Gittiğimiz her yerin, dolaştığımız her sokağın, seviştiğimiz her yatağın, beraber güldüğümüz tüm arkadaşlarımızın ama en çok senin, en çok benim, en çok, bizim yaşadığımız bu ilişkinin hatırasına ve bundan sonra yaşayacaklarımız uğruna... Nazdarovya!*


*şerefe

Aralık 01, 2010